Doru Bebek'in hakkını kim koruyacak?!

A -
A +

BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, dün çok uzun ve sıkıcı bir açıklama yaparak, Partisine mensup milletvekillerinin boykotu bitirip, 1 Ekim itibariyle Meclis çalışmalarına katılacağını ilan etti. Demirtaş Meclis'e gelme sebeplerini sıralarken, kendince "toplumun ezilen kesimleri" diye tanımladığı ve yaşam tarzları birbirinden çok farklı kişi ve toplulukları tek tek saydı. Bu arada "farklı cinsel tercihleri olanlar" diye, eşcinselleri de koruma halkasına dahil etti... Ancak Selahattin Demirtaş, PKK kurşunlarıyla can veren Mizgin Doru, üç yaşındaki kızı Sultan Doru ve henüz anne karnındaki yedi buçuk aylık "Doru Bebek"in hakkını korumaktan hiç bahsetmedi. O "Doru Bebek" ki, annesi can verirken, doktorların canhıraş müdahalesi ile, ancak birkaç saatliğine hayatta kalabilmiş ve bir isim dahi alamadan kısacık ömrü(!) sona ermişti! Yedi buçuk aylık hamile olan anne Mizgin Doru, bebeğini doğuramadan hunharca katledildi. Bakınız, "MİZGİN" Kürtçe'de "müjde" demektir. Mizgin anne, on yıldan beri hasretle beklediği erkek bebeğin müjdesini almıştı ama, terör örgütü onun sevincini kursağında bıraktı. Sadece onun değil, bütün ailenin kursağında bıraktı. Mizgin Doru'nun kocası ve öteki kızı da teröristlerin kurşunlarına hedef oldu. Peki neden? Neden? Neden?.. Başbakan Erdoğan'ın "Ciğerim yanıyor, ciğerim..." diye üzüntüsünü ifade etmeye çalıştığı bu vahşet karşısında, adeta dilini yutmuşçasına susanlar (BDP, KCK, DTK ve benzerleri...) bin türlü demagoji ve yalan-dolanla terörist saldırılara kılıf bulmaya çalışıyor. Lakin mızrak çuvala sığmıyor, sığmaz. Laf salatasıyla da peynir gemisi yürümez. İlkeli ve dürüst politika izlemek gerekiyor. Terör örgütünün talimatına göre hareket etmekle, BDP asla gerçek bir siyasi parti olamaz. Bu arada hükümetin her yaptığına bir kulp takan, terör örgütüne ise; "direniş örgütü" payesi kazandırmak için çırpınan 'aydıncık'ların traji-komik hali gerçekten çok düşündürücü. 'Aydın -entelektüel' diye kendilerini pazarlayan bu tipler, çelişkileri ve iki yüzlülükleri ile acınası durumda... Terör örgütünün uzantıları, onlarla paralel kalem oynatan aydıncıklar, sivil halka ve güvenlik kuvvetlerine yapılan hain ve vahşi saldırıları istedikleri kadar saptırmaya devam etsinler. Güney Doğu Bölgesinde yaşayan insanlarımız da dahil, vicdan sahibi herkes, bölücü örgütün insanlık dışı eylemlerine karşı infial içinde. "Yeter artık, insanlığımızdan utanıyoruz..." diye feryatlarını yükseltiyorlar. Bu feryatlar giderek daha büyük öfke ve reaksiyonlara dönüşecektir. Bölücü terör örgütü, Güney Doğu'da görev yapan öğretmenleri kaçırıyor... Düşünün o bölgedeki çocuk ve gençleri eğitmek, daha iyi bir hayata hazırlamak için çırpınan bu insanlar, teröristlerin tehdidine, tedhişine maruz kalıyor... Başbakan Erdoğan'ın da dile getirdiği gibi, insan hayatına kast eden bu vahşi saldırılar hangi kültürel hakların savunması olabilir?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.