Her şeyden önce, baş örtüsü konusunu bir rejim meselesiymiş gibi, ele almamak lazım. Kimileri, piyasalarda yaşanan dalgalanmayı sebep göstererek; yeni anayasa çalışmalarının bile, ertelenmesini tavsiye ediyor!.. Böyle bir yaklaşım doğru değildir. Ekonomi ile ilgili çalışmalar, politikalar, düzenlemeler ayrı; anayasa hazırlıkları ayrı şeylerdir. Zira ekonomiye yoğunlaşmak yürütmenin, yani hükümetin işidir. Anayasa çalışmaları ise, yasamanın, yani Meclisin konusudur. Kısacası, biri ötekine mani değildir ve olamaz. Keza başörtü tartışmaları da, rejim meselesi olmadığı gibi; ekonomik krize yol açacak bir olay filan değildir. O halde, kazı kozla karıştırmanın manası yok! Tam aksine, kasıtlı biçimde korku dağları oluşturarak, bu yolla bir nevi psikolojik harekât yürüten ve anayasal ve yasal dayanağı olmayan bir yasağı devam ettirmeye çalışanların tavrını iyi analiz etmek gerekiyor. Aynı şekilde, "Şayet üniversitelere izin çıkarsa, bu gelecekte orta öğretimi de kapsar, devlet memurları için de serbestlik başlar..." gibi, ön kabullerle, vehimlerle, niyet okumalarla yola çıkmak da doğru değildir. Söz konusu olan, üniversite öğrencileridir. Yani rüştünü ispat etmiş olan, kişilik haklarına sahip vatandaşlardır. Burada kasten işi başka taraflara çekmek, iyi niyetle bağdaşmaz. Bir başka sağlıklı olmayan yaklaşım da, özellikle bir kesimin savunduğu; "Baş örtüsü üniversitelerde serbest kaldığı takdirde, ileride başını örtmeyenlerin baskı altında kalacağı" iddiasıdır. Mevcut değil de, gelecekte vukuu muhtemel bir durumu bahane ederek, yasal olmayan bir yasağı savunmak sağlıklı olabilir mi? Unutmayalım, bu yasak dolayısıyla, Anayasanın verdiği eğitim haklarından yararlanamayan gençler hesabına, büyük bir adaletsizlik söz konusudur. Çünkü, o üniversitelerin bütçesini oluşturan gelirlerin içinde; bu yasaktan dolayı eğitim hizmeti alamayan öğrencilerin, ana-baba ve akrabalarından kesilen vergiler de var... Müstakbel bir baskıdan söz ederek, yasağı savunanlar, hâlihazırdaki bu açık haksızlığı nasıl izah ediyorlar acaba?.. Görüldüğü gibi, hukuki temeli bulunmayan; yani anayasa veya yasalarda ilgili bir hükmün mevcut olmadığı, sadece anayasanın açık hükmüne (153/2) aykırılığı herkesçe kabul edilen, bir mahkeme kararından yola çıkılarak konulan ve 28 Şubat döneminin antidemokratik şartlarında dayatılıp yaygınlaştırılan bir yasağın doğurduğu sonuçlar; toplum barışını ve adaleti büyük ölçüde zedelemektedir. Bunun artık giderilmesi gerekmektedir. Şahin Alpay'dan (Zaman) bir alıntı ile yazıyı noktalayalım: "Bugün mümkün görünen çözüm ise, kadınlara karşı ayrımcılık ve eğitim hakkının çiğnenmesi sonucunu doğuran, üniversitede başörtü yasağına son verilmesi. Otoriter laiklik anlayışına bağlı CHP yanında, en azından büyük bölümüyle asker-sivil bürokrasi bu çözümün dahi karşısında yer alıyor. Söz konusu muhalefeti, Cumhuriyet Başsavcısı ve Danıştay Başkanı dile getirdiler. Onlara şunların hatırlatılması gerekiyor: Yargı organları ancak kararlarıyla konuşur. Anayasa yapma yetkisi TBMM'nindir. Anayasa Mahkemesi de, anayasa değişikliklerini ancak şekil yönünden denetleyebilir. AKP ve MHP birlikte toplumun yaklaşık üçte ikisini, TBMM'nin dörtte üçünü temsil etmektedir. Eğer, Türkiye bir demokrasi ise, halkın rızasına dayanmayan, temel hak ve özgürlükleri çiğneyen bir yasak sürdürülemez." Evet... Böyle bir yasak sürdürülmemelidir.