Her sene bu mevsimde büyük tartışmalara yol açan, ancak verilen bütün sözlere, taahhütlere ve yapılan tahditlere rağmen bir türlü çözülemeyen bir meselemiz var: Okul kayıtları sırasında alınan veya verilen bağışlar... Veliler ne kadar şikayet etse de; yetkililer okul idarecilerini ne kadar ikaz ve "tehdit" etse de değişen bir şey olmuyor ve olamaz. Çünkü okul idarecilerini bağış almaya yönelten bir düzen veya mecburiyet sözkonusu. Belli kalite ve niteliklere sahip okulların sayısı çok az. Ama onlara olan talep çok çok fazla. Çocuğunun iyi bir okulda okumasını isteyen bazı veliler bunun için her türlü fedakarlığa, yani bağış yapmaya hazır. Ancak buna imkanı olmayan veliler sıkıntılı ve çaresiz. İkametgah sınırlamaları vs. de fayda etmiyor. Türk milleti pratik zekasıyla her şeyi hallediyor!.. Bir iki ay önceden emlakçılar yardımıyla tutulmuş gibi görünen evlerin elektrik ve su faturası işi çözüyor. Yani böylece başka semt ve mahallelerden öğrenci yerleştirmenin önü açılıyor. İstediğiniz kadar sınırlama ve tahdit getirin. Nafile, çünkü geçen senelerde, okul önlerindeki servisler de gösterdi ki; taşıma su ile değirmen döndürülüyor. Bu mesele daha ne kadar devam eder? Eğitim konusu topyekun halledilip, belli seviyeye getirilene kadar!.. Türkiye'nin ikinci büyük meselesi galiba sağlık. Hem Batıda hem Doğuda vatandaşlarımız büyük sıkıntı içinde. Devlet ve SSK hastanelerindeki kuyruklar durumun vahametini bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Ve bu yapı kökünden ıslah edilmeden de sonuç değişmez. Bu hükümet zamanında devreye sokulan birtakım değişikliklerin de beklenen sonucu vermediğini görüyoruz... Mesela geri kalmış yörelerde, nitelikli personel temini için açılan sözleşmeli kadrolar ne kadar doldurulabildi? Malatya İl Sağlık eski Müdürü Dr. Selçuk Kutluk'la, bu konuda dün uzun bir hasbihal yaptık. Bin tane uzman hekim için açılan kadroya sadece 82 (yazı ile seksen iki) müracaat olmuş. Devletin uzman hekim yanında 21 bin kişilik kadro açmasının da yanlış olduğunu belirten Dr. Kutluk şu örneği verdi; Pütürge ilçesine dört tane uzman hekim gelecek diye 40 kişilik kadro tahsis edilmiş. Ancak sadece bir tane çocuk uzmanı doktor Pütürge'ye gitmiş. O da orada kalsa iyi; fakat maalesef kısa bir müddet sonra Merkeze tayinini aldırmış!.. Devlet hastanelerinde kuyruklar niye uzuyor? Bu soruyu Malatya'da bulunduğumuz sırada Dr. Kutluk'a sormuştuk: En başta yeterince poliklinik hizmeti yok.. Mesela Malatya Devlet Hastanesinde yedi tane dahiliye mütehassısı var; ancak sadece iki poliklinik çalışıyor. Hariciyede oniki uzman var, sadece bir poliklinik işliyor. Kadın doğumda sekiz uzman var, sadece iki poliklinik hizmet veriyor. Peki diğerleri ne yapıyor? Niye mevcut uzmanların sayısı ile mütenasip poliklinik hizmeti yok?! Diğer taraftan performans kriteri uygulamasını dikkatle gözden geçirmek gerekiyor. Mesela bir günde 300 hastaya baktığını söyleyen hekime sormak gerekir: Bu hastalara gerçekten ne kadar bakabildi? Çünkü Avrupa'da bu ölçü on hasta ile mahduttur. Bizde 30 olsa, yani bir hekim her hasta ile 15 dakika ilgilenebilse, meselenin yüzde ellisi kendiliğinden çözülecek. Yani istenecek tetkikler yarıyarıya azalacak, lüzumsuz ilaç yazmanın önüne geçilecek vs. Bizde ilaç tüketiminde korkunç bir israf var. Biraz tedbir almakla, ülkedeki yıllık 13 milyar dolarlık ilaç tüketimi 7-8 milyar dolara düşürülebilir. Malatya sadece bir örnek. Bütün vilayetlerde durum aynı. Yeni uygulama ile emekli sandığı sosyal güvencesine sahip hastaların yüzde altmış yetmişi dışarıya gidiyor. Peki devlet hastaneleri bugünkü durumu ile özel sektör karşısında rekabet yapabilir mi? Mümkün değil. Demek ki, hem eğitimde hem de sağlıkta sistemi bütünüyle baştan aşağı yenilemek gerekiyor. Bu konuda gelişmiş ülkelerin uyguladığı modelleri de iyi incelemek şart. Özel sektörün bu sahalarda önü açılmadıkça ve devlet kuruluşları da özel sektör mantığı ile çalıştırılmadıkça istenilen sonucu almak imkansız. Gerçekleri kabul edelim...