Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, dün Türkiye'nin en önemli meselesi olan "Eğitim" ile alakalı geniş açıklamalar yaptı. Doğrusunu isterseniz Sayın Bakanın açıklamaları, her şeyden önce bir veli olarak beni heyecanlandırdı. Zira benim de şahsi düşünceme göre, Türkiye'nin hali hazırdaki problemlerinin ekserisi eğitim ve öğretim durumumuzun çağın şartlarına uygun seviyede bulunmamasından kaynaklanıyor... Bakan Çelik de benzer düşünceleri seslendirdi. Çağdaş ihtiyaçlardan, Avrupa Birliği standartlarından ve de bugüne kadar eğitim çağındaki çocuklarımızda tesbit edilen eksikliklerden söz etti. Sayın Hüseyin Çelik'in akademisyen-eğitimci olması, bu meseledeki vukufiyet ve ehliyetini elbette üst noktalara taşımaktadır. Bunun yanında siyasetteki tecrübesi ve idarecilik kabiliyeti de kendisinin artı yönleridir. Bu konumuyla Sayın Bakanın meseleye yaklaşımı da gerçekten ümit verici. Her şeyden önce müfredat değişikliğinin kapalı kapılar arkasında, masa başında yapılmamış olması sevindirici. İmkânlar ölçüsünde katılımcı bir metotla işe başlanması, çalışmalarda 38 adet sivil kuruluşun, sekiz tane üniversitenin ve 53 tane akademisyenin fiili katkılarının sağlanmış olması bu görüşümüzü doğruluyor. Ayrıca bundan böyle de her türlü görüş ve eleştiriye açık olduklarını, dışa kapalı içe dönük bir tutum içinde olmadıklarını ve makul olan her görüşten yararlanacaklarını da kamuoyu önünde açıkça ilan etmiş bulunması, alışa geldiğimiz klasik yaklaşımın dışında bir tavrın benimsendiğini gösteriyor. Nitekim açıklamaların özüne baktığımızda bunu fark edebiliyoruz. Her şeyden önce mentalite değişikliği... Yani bugüne kadar uygulanan katı ve kategorik yaklaşımın yumuşatılmış olması. Her şeyi "siyah" ya da "beyaz" yargısı ile değerlendiren ve daha çok geçmişteki sanayi toplumlarına, yani işçi-işveren; yahut popüler deyimi ile proleter-burjuva sınıflarının ağırlıkta olduğu bir düzenin şartlarına uygun görülen Newton Fiziği ve Descartes Mantığının, izah tarzının terk edilecek olması. Çünkü "Lineer (düz-doğrusal) düşünce tarzı" olarak bilinen Newtoncu-Descartesci mantık sisteminin, değerlendirmelerde sadece siyah-beyaz gibi katı bir ayırımı adeta dayatıp, aradaki gri tonları gözardı etmesi günümüzde artık doğru olarak kabul edilmemektedir. Sayın Çelik bunu bir fıkra ile güzel açıkladı; Deveye sormuşlar: Yokuş mu seversin iniş mi? Deve cevap vermiş: Niye, düzlerin canı mı çıktı? Evet, bu sene pilot olarak altı ilde (Ankara, Bolu, Kocaeli, İzmir, Hatay ve Van) uygulanacak olan yeni müfredatta, "Bulanık mantık" (fuzzy mantığı), diğer bir ifadeyle "belirsizlik düşüncesi"; sistem olarak temel teşkil edecek. Bununla öğrenciler ezbercilik yerine, eleştirel düşünme, analiz yapabilme, konularla ilgili her türlü ihtimali gözönüne alabilme yeteneğini kazanacak. Tabii bunun için öncelikle öğretmenlerin iyi yetiştirilmesi gerekiyor. Zaten yeni çalışmanın temel esasları altı noktada toplanıyor: Bu altı nokta şöyle: Okullaşma oranı, Fiziksel şartların iyileşmesi, Öğretmen kalitesinin arttırılması, Rehberlik sistemi, Teknolojinin okullara yansıtılması, Müfredatın çağa uygun hale getirilmesi. Temenni ederiz ki, "katı yaklaşımcı bir zihinsel programdan, zihinsel, yapılandırıcı bir yaklaşıma geçildiği ve öğretimin yanında eğitime de ağırlık verildiği" söylenen yeni müfredat bir an evvel ülke geneline yayılır ve memleketimizin en önemli problemi de çözüm yoluna girer. Bu hususta eğitim camiası kadar, öğrenci ve velilelere de büyük sorumluluk düşüyor. Bakalım altından kalkabilecek miyiz?