Ek Protokol; imza, tanıma vs...

A -
A +

17 Aralık'tan bu yana üzerinde, yerli-yersiz, gerekli-gereksiz pek çok tartışma yapılan, Gümrük Birliği Anlaşmasının genişletilmesi, yani Ek Protokol'ün imzalanması meselesi de artık geride kalmış durumda. Ama anlaşılan o ki, son iki yılda, Kıbrıs konusunda, yıllardır yaşanan tıkanmayı aşmak için atılan önemli adımları "ihanet" ve "Kıbrıs davasını satmak" şeklinde tanımlama ısrarını sürdürenler, aynı nakarata devam edecek!.. Kıbrıs Rum Yönetimi bile, ek protokolü imzalamanın kendilerini tanıma anlamına gelmediğini itiraf ederken, bazıları hâlâ; "Hayır bu tanımadır!" şeklinde ipe-sapa gelmez düşünceleri, sırf muhalefet yapıyor gibi görünmek için seslendirecektir. Peki gerçek nedir? Uluslararası hukuk hükümleri gayet açık değil midir? Yani bir ülkeyi resmen tanımanın anlamı, karşı tarafın niyet beyanı değil midir? Türkiye açık ve seçik biçimde, "Kıbrıs Rum Yönetimi'ni tanımıyorum" dediği halde, nasıl olur da, birileri (Hayır, aslında sen adı geçen yönetimi tanıyorsun...) diyebilir? Böyle bir iddianın kıymet-i harbiyesi olabilir mi? Önceki günün akşamından beri, Türkiye ile AB arasındaki müzakere süreci artık yeni bir safhaya girmiş bulunuyor. Ek protokolün imzalanması, bazılarının savunduğu gibi; Türkiye ve KKTC açısından ne dünyanın sonudur, ne de AB süreci için her şeyi süt liman yapan bir gelişmedir. Sadece olması gereken bir ilerlemedir. Ve bu da suhuletle hal yoluna konulmuş gözükmektedir. Türkiye'nin GB anlaşmasını AB'nin on yeni üyesi ile tek tek imzalaması yerine, dönem başkanı İngiltere'yle, mektup teatisi şeklinde bir uygulamaya gitmesi, en doğru ve akılcı yoldu. Bunun üzerinde hâlâ daha polemik yapmaya çalışanların, aslında yanlışlara takılıp kaldığı ortadadır. Çünkü bunlar, yıllarca ve yıllarca, bir sonuca varmayacağı belli olan ve adeta "Çözümsüzlük çözümdür..." gibi bir yaklaşımın özeti olan yanlış ve eksik politikalar; bugün karşı karşıya kaldığımız sıkıntıları bir bir biriktirip karşımıza dikerken, günün birinde, Rum Yönetimine AB üyeliği gibi bir avantajı sağlayan sonuçla yüz yüze gelebileceğimizi hiç düşünmediler! Sayın Denktaş'ın rest çekmesini, kahramanca bir direniş olarak algılayanlar, acaba; 2002 Aralık ayında, Annan Planı'nın gerektiği gibi değerlendirilmemesinin yol açtığı kayıpları gerçekten hiç hesapladılar mı? Yani KKTC'nin de Rum Yönetimi ile birlikte, AB'ye tam üye olma şansının nasıl berhava edildiğini hiç düşündüler mi?! Gerçekleri görme ve ona uygun tedbirleri alma yerine, hamasetle işleri yürütmeye kalkışmanın bize nelere mal olduğunu artık iyice anlamalıyız. Kıbrıs konusunda, Rumların ezberini bozan yeni politikaları, 2003 yerine, 2002 Aralık'ından itibaren başlatabilmiş olsaydık, çok büyük ihtimalle bugün Rum Yönetimi'nin veto kozunu her adımda bize karşı seslendirme fırsatı doğmayacaktı. Her şeye rağmen, bu ezber bozma, Türkiye ve KKTC'nin "uzlaşmaz taraf" olduğu iddialarını çürütmüş ve dünya kamuoyunda, tam tersine Rumlar aleyhine bir hava doğmuştur. Bundan böyle yapılacak şey, bir taraftan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin siyasi ve ekonomik izolasyondan kurtarılması, diğer yandan da Türkiye'nin AB ile müzakere sürecinde ilerleme sağlanmasıdır. Avrupa Birliği'nin Kıbrıs konusunda yaptığı vahim hata, meseleyi düğümlemiştir. Bunda şüphe yoktur. Ama artık gelinen noktadan geriye dönüş de maalesef imkansızdır. Ne kadar rahatsız edici olursa olsun, bu gerçeği değiştirme imkanı yoktur. Yapılabilecek şey, AB'nin Kuzey Kıbrıs için verdiği sözleri, daha fazla oyalamaya gitmeden yerine getirmesi, ve Rumlar hesabına çifte standartlı hareket etmekten vazgeçmesidir. Türkiye bütün imkanlarını kullanarak AB'yi buna zorlamalıdır. Ve bu hususta iktidar ile muhalefetin iş birliği içinde hareket etmesi zaruridir. Dolayısıyla, hükümeti yıpratmak için Türkiye'nin en önemli bir milli meselesinde yanlış yapılmamalıdır. İç siyasetin kısır tartışmalarına, Kıbrıs meselesini alet etmek, yani "ihanet" söylemi üzerine kurulu politika yapmak; kendi ayağına ateş etmekten farksızdır. Muhalefet, bölge ve dünya gerçeklerini daha fazla göz ardı etmemelidir. Bunun ne kendilerine ne de ülkeye yararı vardır! Unutmayalım ki, ihanet edebiyatını sürdürenler, çözüm adına bir şey de ortaya koyamıyorlar!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.