Emniyet camiası neden hedef alınıyor?..

A -
A +

Hrant Dink cinayeti dolayısıyla, emniyet mensupları bir kere daha hedef tahtasında... Türkiye'de ne zaman asayişle ilgili bir olay-gelişme olursa; genellikle emniyet camiası toptan hedef alınır. Oysa meydana gelen hadisenin sebepleri, saikleri; belirlenen veya yakalanan faillerin durumu, toplanan ve toplanamayan delillerin niteliği vs. yani olayın baştan aşağı bütün safha ve unsurlarının tümünün birden ele alınıp değerlendirilmesi gerekmez mi? Ama bizde hemen hiçbir zaman böyle yapılmaz. Tam aksine her seferinde birileri, görev alanları dolayısıyla; olay bölgesinin il veya ilçedeki emniyet mensuplarını alabildiğine muaheze eder... Bunun birtakım sebepleri vardır elbet. Evvela hemen hepimize sirayet etmiş olan kolaycılıktır. Yani hiçbir araştırma zahmetine katlanmadan ve doğruluğunu herhangi bir şekilde irdelemeden, kategorik olarak bu işle görevli güvenlik güçlerini suçlama yanlışlığı... Diğer taraftan daha geniş ve etkili biçimde ve bilinçli olarak emniyet birimlerini eleştirmeye, itham etmeye hazır ve kararlı bazı kesimler vardır. Bunların bazısı, geçmişte karıştıkları anarşik olaylar sebebiyle yolu polisle kesişmiş olan eski tüfek solcu-anarşist, terörist vb. kişilerdir. Polisi suçlamak yahut suçlu gibi göstermek için, hiçbir ayrıntıyı kaçırmazlar. Çünkü kuyruk acıları vardır. İntikam duygularıyla doludurlar. Diğer bir kesim de entel-lümpen takımıdır. Bunlar da nedense emniyet mensuplarından pek hazzetmezler. Böyleleri, her şart ve ortamda istedikleri gibi hareket etmek isterler. Mesela başkalarının can güvenliğine veya kurallara aldırmadan trafikte aşırı hız ve zikzak yapmak; lüks arabalarını yanlış yerlere park etmek veya her biri bin türlü sefahatin, rezaletin, yoz ilişkilerin, yaşandığı eğlence mekanlarında istedikleri gibi at oynatmak isterler. Mesela bir trafik polisi, bu tiplerden birine haklı olarak ceza yazmak isterse; garibanın tayinini çıkartmak veya işten attırmakla tehdit ederler. Yahut İstanbul'un en lüks semtlerinde gürültü-patırtı çıkarmakta hiçbir sınır tanımayan eğlence kulüplerini hizaya getirmeye çalışan İstanbul Valiliği ve Emniyeti'ne olmadık iddia ve ithamlar yöneltirler... Kısacası onlar, keyiflerinin istediği gibi yaşamak isterler. Çizmeyi aştıklarında, kendilerine dur demeye çalışan emniyet birimlerine de daima diklenirler; "Sen benim kim olduğumu biliyor musun?!" diye. Polis Devleti, Hukuk Devleti Bir hususun yanlış anlaşılmasını kesinlikle istemem: Bu satırların yazarı her şeyden evvel bir hukukçu olarak; daima hukuk devletinin yanındadır. Yani "Polis Devleti" denilen olguya prensip olarak ve kesinlikle karşıdır. Bunun altını kalın çizgi ile çizelim. Ama unutmayalım ki; hukuk devletinde de polisin, jandarmanın yeri bellidir ve önemlidir. Ne zaman sıkıntıya düştüğümüzde hemen başvurduğumuz polis ve jandarmanın da hukukunu korumayı bilmeliyiz. Çünkü can ve mal güvenliğimizi sağlayan ve koruyan onlardır. Ve unutmayalım ki, suçta şahsilik kuralı vardır. Yani bir camia içinde herhangi bir suçu bizzat işleyen veya bir suç vak'asına karışan kimse; bireysel olarak sorumlu tutulmalıdır. Bir kişinin kabahat veya suçunu bütün bir camiaya mal edecek şekilde, genel bir karalamaya girmek en hafifinden insafsızlıktır... Yani, daha açık söylemek gerekirse; rüşvete, yolsuzluğa, usulsüzlüğe, hırsızlığa ve her türlü çete-mafya işine bulaşan kim varsa; tek tek, isim isim ayıklanmalıdır, yargılanmalıdır. Ama onların bireysel hataları bütün bir kuruma, camiaya mal edilmemelidir. Fakat bazıları genelleme yapıyor nedense!.. Şimdi bu noktada bazı soruları sormak gerekiyor: Acaba emniyet mensuplarının çalışma şartlarını, ücret skalasını, sosyal durumlarını vs. yeterince göz önünde bulunduruyor muyuz? Mesela son olarak Ankara'da toplanan Emniyet Müdürlerinin yakındıkları meselelere hiç eğiliyor muyuz? Ne diyorlar: 30 yıllık emniyet mensubu olarak ve emniyet müdürü rütbesinde aldığımız maaş bir iki yıllık kaymakam veya savcı yardımcısı veya vali yardımcısından daha az... Özellikle düşük kıdemli memurların içinde bulunduğu geçim sıkıntısının farkında mıyız? Polis memurları ve amirleri, yılda ortalama 2 ay 16 gün fazla mesai yaptıkları halde ücretleri niçin düşük seviyede? Spor müsabakaları ve protokol organizasyonları olduğu vakit bu fazla mesai ortalama üç ayı buluyor. Diğer taraftan Emniyet Genel Müdürlüğünün personel mevzuatında da önemli sıkıntılar olduğu anlaşılıyor. Ankara'daki toplantıda seslendirilen bir şikayet de şudur: Adli kolluk gücü olmayan il emniyet müdürleri ile ilçe emniyet amirlerine; il ve ilçe başsavcıları sicil notu veriyor... Kısaca özetlersek; emniyet mensupları çoğu kere hiç sorumlusu olmadıkları konulardan da sorumlu tutuluyor. Şunu unutmayalım; bu ülkede kanunları çıkaran merci polis değildir. Bazısına göre polisin yakalaması suç oluyor, bazısına göre yakalamaması!.. Polis kanunların kendilerine verdiği "vazife ve salahiyetler"le görev yapar. Bir şey daha: Her yöne çekilen ve her taşın altında bulunduğu varsayılan "derin devlet" denilen şey, her ne ise; bu yalnızca polislerden meydana gelmiyor. Derin devlet eseri olarak kabul ve lanse edilen bazı kitlesel asayiş olayları veya tuhaf gelişmeleri; birkaç tane polis şefi yahut emniyet müdürünün sırtına yüklemek, asla doğru değildir. Tekrar ifade edelim; kanun dışı veya "rutin dışı" hareket eden, kim varsa hesap sorulsun ama; güvenliğimizden sorumlu olan devletin kurumlarına da sahip çıkalım, olur mu?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.