Bakanlıktan ve AK Parti'den istifa eden Erkan Mumcu'nun ayrılış gerekçeleri; kamuoyunda ve medya kesiminde çok da fazla ilgi görmedi. İstifa haberi Erdoğan kabinesi için bir ilk olduğundan, ilk gün gazete ve televizyonlarda geniş yer aldı ama, onun peşinden estirilmek istenen hava ise yakalanamadı!.. Mumcu'nun açıkladığı gerekçelerin geçerliliği ve kendisinin geleceğe dönük beklentilerini ele almadan önce, onun politik tarzı hakkında birkaç şey söylemek yerinde olacak... Erkan Mumcu, kişilik olarak iddialı görünen, zaman zaman agresifliğe kaçan bir üsluba sahip. Genç yaşta hem parti içinde (ANAP), hem de hükümetlerde önemli görevler üstlenmiş bir kişi. Hakkını teslim etmek gerekir. Siyaset dünyasında onu farklı kılan pırıltılara sahip. Zaten bu özelliği dolayısıyla kısa zamanda temayüz etti. Ancak daha yakından bakıldığında, Erkan Mumcu, kişisel kabiliyetleri yanında; belki daha çok bilinçli şekilde yaptığı sivri çıkışlarla ve sansasyonel davranışlarla öne çıkan bir politikacı... ANAP'tan kopuşu ve son olarak da AK Parti ile yollarını ayırması hep sansasyonel şekilde oldu! Mumcu'nun ismi etrafında cereyan eden flaş olaylar, ilk bakışta kendiliğinden ve tabii akış içinde vukua gelmiş gibi görünseler de; dikkatli bir analiz aslında bunların hemen hepsinin hesaplı-kitaplı, planlı-programlı çıkışlar olduğunu açığa çıkarabilir!.. Bu taktiği "siyasi cinlik" olarak nitelemek pek de yanlış olmaz. Şu ana kadar Mumcu, şansının ve ortamın da yardımıyla, kendi hesabına başarılı bir grafik çizmiş kabul edilebilir. Acaba bundan sonra da aynı taktikle yol alabilir mi? Sayın Mumcu, daha ANAP saflarında iken liderlik havasına girmişti. Onun liderlik potansiyeline sahip olduğunu, Mesut Yılmaz da koltuğunda sıkıntılı günler geçirdiği dönemde dile getirmişti. Ancak Mumcu, Yılmaz'ın "Bekle..." tavsiyesine uymayıp partiden koptu. Bu kopuşu da bir "Vuruşarak çekilme!" biçiminde kamuoyuna sunmayı başardı. Bu rüzgarla AK Parti saflarına katıldı ve seçimlerden sonra da Milli Eğitim Bakanlığı gibi önemli bir koltuğa oturdu. Ama çok kısa zamanda çıkardığı YÖK Krizi ile sıkıntıya düştü... Kültür ve Turizm Bakanlığına kaydırıldığı için, yıpranmaktan kurtulan Mumcu, epeyce zamandır dedikodusu yapılan ve adeta kesin olarak beklenen istifa ve ayrılma kararını nihayet geçen salı günü açıkladı. Gerekçelerinin özeti, kendisinin AK Parti'de misafir gibi görülmesi ve partiye ve hükümete katkı yapma imkanının kalmamış olması... Daha sonra kültür farkı ve yaşam tarzındaki ayrılığı da ekleyerek tümünü şöyle bir formata indirgedi: "Onlar (Erdoğan ve ekibini kast ediyor) Muhafazakar Demokrat, ben ise Özgürlükçü Demokratım..." Eğer Mumcu bunu idare-i maslahat için söylemiyorsa, ortada şöyle bir tuhaflık var; Demek ki Erkan Bey, Adalet ve Kalkınma Partisine katılırken, ya "onlar" dediği kesimin fikriyatını iyi okuyamamış, yahut da kendisi zaten "misafir" statüsü ile gitmiş!.. Bize kalırsa, ne misafir gibi algılanma bahanesi, ne de özgürlükçü veya muhafazakar olma farklılıkları gerçekçi ihtilaf gibi görünmüyor. Böyle olmadığı, Mumcu'nun istifanın hemen akabinde kendi ağzıyla açıkladığı liderlik hedefi ve yeni parti niyeti ile ortaya çıkmış bulunuyor. Siyasetçiler, yaptıkları işin tabiatı gereği iddialı olmak durumundadır. Bu bakımdan Erkan Mumcu'nun da liderlik iddiasıyla ortaya çıkması gayet tabiidir. Her politikacı gibi onun da hakkıdır. Lakin iddialı olmanın da endazesini kaçırmamak gerekiyor! Mumcu, kendisinde mahfuz bulunduğunu ifade ettiği "çözümler"i Türkiye için tek geçerli seçenek gibi sundu. Bu da haklı olarak bazılarının dudak bükmesine yol açtı ve (kendinden menkul keramet) gibi değerlendirildi. Erkan Mumcu'nun bir başına veya ekibiyle (!) hazırlamış olduğu sihirli formüller ne olabilirdi ki?! İddiaların abartı derecesini bekleyip göreceğiz. Kesin olan bir şey var, o da şu; Erkan Mumcu, merkez sağda yeni parti ve liderlik için şansını deneyecektir. Ancak maya tutar mı, tutmaz mı onu zaman gösterecek. Şunu söylemek yanlış olmayacak; Mumcu bugüne kadar sansasyonel çıkış ve istifalarla bir yandan isim yaparken, diğer taraftan da kredisinden yemeye başladı. Özellikle son hareketi, dayandırdığı gerekçeler ve zamanlama açısından inandırıcılık ve siyasi etik noktasında hayli tartışmalı bir davranış gibi görünüyor. Son söz; Erkan Mumcu, bugünkü konumuna hızlı sıçramalarla geldi. Ama şunu da unutmamak gerekiyor; "Çekirge bir sıçrar, iki sıçrar; üçüncüde!.."