Bugünlerde ortalıkta yine çok toz duman var... Birileri olayların gerçek boyutuyla ortaya çıkmasını önlemek için özellikle ve kasıtla toz kaldırıyor! Ama siz siz olun, esası kaçırmamaya çalışın. Çünkü bazılarını suçüstü yapan gelişmeler, medyada yeterince işlenmediği için kısa zamanda unutuluveriyor... Hani bir eski YÖK Başkanına ait olduğu söylenen sesle; internet sitelerinden ve TV kanallarından günlerce dinletilen skandal nitelikte bir konuşma vardı... Onun akıbeti ne oldu? İthamlara muhatap olan kişi, konuşmayı sahiplendi mi? Hayır... Peki o sesin kendisine ait olmadığını söyledi mi? Kesinlikle hayır!.. Peki ne yaptı? Olayı unutulmaya bıraktı. Yani o konuşmanın yapıldığı söylenen mahfilin karakteristik yaklaşımını sergiledi. Oysa bahis mevzuu konuşma, öyle yenilir yutulur cinsten değildi. Şimdi de benzer mahiyetteki bazı konuşma ve görüşmeler için kamuflaj faaliyeti sürüyor... Bir süre önce Sayın Hasan Celal Güzel; çok çarpıcı bir ifşaatta bulundu... Sayın Güzel'in haber kaynakları çok güçlü ve sağlamdır. Bunu 28 Şubat Süreci denilen o netameli dönemdeki demarşlarından biliyoruz. Tecrübeli politikacı ve devlet adamı, 28.4.2008 tarihinde Vakit gazetesinde yer alan röportajında şöyle diyordu: "Bilgi kaynağımı açıklamak istemiyorum. Hâlâ 10. Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer, Anayasa Mahkemesi üyeleri ile temas halinde..." Peki Güzel'in bu ifşaatına herhangi bir tavzih veya tekzip geldi mi? Hayır gelmedi... Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt'ün dinlendiği iddialarıyla ilgili tartışmalar devam ediyor. Sayın Güzel şöyle bir yorum daha yaptı: "Eğer Eski Cumhurbaşkanı Sezer, hâlâ daha mahkemenin arka kapısından bazı üyelerle görüşmeyi sürdürüyorsa, birileri de onu izleyecektir..." Peki bu yoruma herhangi bir tavzih veya tepki geldi mi? Yine hayır... Peki bu iddialar öyle geçiştirilecek sıradan şeyler mi? Sayın Paksüt'ün dinlenmediği, emniyet makamlarının resmi kayıtlarıyla net olarak ortaya çıktı... Peki birileri niçin hâlâ daha, bu olayı tırmandırmaya çalışıyor? Deniz Baykal'ın son günlerdeki politika malzemesi bu dinleme konusu... Devlet Bahçeli de buradan yola çıkarak, iktidarın otoriter bir rejim kurmaya çalıştığını öne sürüyor!.. Bu toz duman içinde, işin esasını kaçırmamak lazım... Sayın Paksüt'ün niçin dinlendiği zehabına kapıldığı veya niçin bu kadar endişelendiği nedense kimse tarafından sorgulanmıyor. Eğer iddia edildiği gibi, bu dinleme veya izleme iki aydır sürüyorsa; neden o güne kadar beklendi? Hadisenin oluş biçimi de çok çelişkili olarak aktarılıyor. Sayın Paksüt tenis kulübüne yalnızca eşiyle yemek yemeye mi gidiyordu? Yoksa Paksüt, Turhan Çömez'le mi görüşmeye gidiyordu? Yoksa Taraf gazetesindeki bir köşe yazısında ima edildiği üzere Çömez de Paksüt'ün arabasında mı idi? Paksüt ve eşi niçin böylesine feveran etti? Yoksa başka bir durumun deşifre olmasını önlemek için mi bu kadar telaş gösterildi? Paksüt-Çömez görüşmesinden sonra, ikinci ismin gidip Baykal'la görüşmesi de sadece bir tesadüf müydü? Ya o kulüpteki gazeteciler? Gördüğünüz gibi soru çok. Ama bu soruların cevabından ziyade, dikkatler hep başka yöne çekilmeye çalışılıyor. Yargıtay Başkanlar Bildirisini, bir de bu gözle okuyunuz... Evet... Önemli olan esası kaçırmamak!..