Evet, 28 Şubat bir "kara leke"dir!

A -
A +

"Gerekirse bin yıl sürer..." denilen 28 Şubat Sürecinin tabutuna, dün Başbakan Erdoğan, bana göre son çiviyi çaktı. Gerçekten merak ediyorum, "bin yıl sürer" lafını söyleyen, Genelkurmay eski Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu şimdilerde ne düşünüyor... Tabya ilminin ve kurmay zekânın öngörüsü böyle mi olmalıydı! Evet, Sayın Erdoğan belirttiği gibi, gerçekten "28 Şubat olayı demokrasi tarihimize kara bir leke olarak yazılmış; bir demokrasi faciası olarak, postmodern bir müdahale olarak zihinlere kazınmıştır..." Geride çok büyük enkazlar, yıkıntılar ve zararlar bıraksa da, otoriter ve darbeci zihniyetin iddia ettiği ve istediği şekilde bin yıl değil, aslında on beş yıl bile değil, sadece on yıl hüküm sürebilmiştir. 1997 yılının Şubatında fiilen başlatılan zorbalık sürecinin önü, 2007 Nisan'ındaki "e-muhtıra"nın hükümet duvarına çarpmasıyla ve akabinde; temmuz ayında, milli iradenin kilitlenen cumhurbaşkanlığı seçimini ve ülke idaresini şekillendirecek Meclis'i güçlü bir şekilde tayin etmesiyle, kesin biçimde tıkanmıştır... 28 Şubat sürecinde, güya birileri sadece vatanseverlik dürtüleriyle harekete geçmişti. Ama hakikatte başka kirli tezgâhlar söz konusu idi. Bu tezgâhlar vasıtasıyla, bir taraftan kebapçı dükkânlarına kadar, bazı vatandaşların ekmek teknesi; "yeşil sermaye" denilerek fişlenip izole ediliyor, diğer taraftan da milletin hazinesinden milyar dolarlar, kodamanların kese ve kasalarına hortumlanıyordu... İşin püf noktası da burasıydı zaten! Pompalanan havaya göre, siyasetçiler ancak menfaatlerini düşünen kimselerdi ve onlara asla güvenilemezdi. Onlar yeri geldiğinde dini bile siyasete alet ederlerdi... Ama askerler asla yanlış yapmazdı. Onlar her şeyi vatan için yapıyorlardı(!) O anafor içinde, askerî cenahın yanında sivil bürokrasi, karargâhta brifing alan yargıç ve savcılar, "Beşli çete" diye isimlendirilen o günün Türk-İş, DİSK, TİSK, TOBB ve TESK başkanları ve elbette apoletli medya, milletin ensesinde boza pişiriyordu. Lakin ortalık sakinleşip sisler dağılınca, o vatansever diye takdim edilen kimi yüksek rütbeli askerlerin de, pekâlâ ikbal için savaştığı, emeklilikten sonra ballı-börekli yeni mali imkânlarla birtakım banka ve holdinglerin yönetiminde başköşeye oturtuldukları görüldü. Tabii esas felaketi, 28 Şubat döneminde zulüm ve baskılara maruz bırakılan vatandaşlar yaşadı. Başbakanın dün grup konuşmasında bahsettiği, eğitim haklarından mahrum bırakıldığı için, psikolojik travma yaşayan gencecik insanlar... Hele haksız olarak askerlikten atılan, Yüzbaşı Abdülmuttalip Yıldırım'ın hikâyesi var ki, yürek burkucu... Urfa belediyesinde düşük ücretli bir işe giren Yıldırım, baskılar sonucu buradan da kovulunca, Öğretmenevinin çatısından atlayıp intihar etti. Geriye bir dul kadın ve üç yetim bırakarak... Hak, özgürlük ve demokrasi diye yanaklarını şişiren kimi tosuncuklar, 28 Şubat'ın böyle hikâyelerini duymazlıktan gelir. Netice: 28 Şubat'ın mağdurları bugün dimdik ayakta... Yıldırım'ın yetimlerine, babalarının kıdemli albaylık hakkından maaş da bağlandı. Ama Sayın Erdoğan'ın söylediği gibi, 28 Şubat'ın mimarları ve taşeronları bugün milletin önüne çıkamayacak kadar mahcubiyet içinde. O günlerde gücün verdiği kibirden burnu Alp dağlarını çizenler, şimdilerde köşe bucak saklanıyor, savcılar görmesin diye!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.