Diyanet İşleri Başkanlığı, toplumun "temel taşı" olan ailenin çözülmemesi ve sosyal çürümenin önüne geçilmesi için; ikazlarda ve tavsiyelerde bulunuyor: İslam dininin niçin evliliği teşvik ettiğini ve evlilik müessesesinin insanların hangi haklarını muhafaza altına aldığını izah ediyor. Evliliğin insanı sosyal bozukluklardan koruduğunu; evlilik içi doğan çocukların kendileriyle ve çevreleriyle barışık olduğunu vurguladıktan sonra şunu hatırlatıyor: "Nikahsız kurulan ilişkiler toplumu dejenere eder ve aile mefhumunu yıkar... Bu tip ilişkilerde günübirlik söz konusudur. Bu durum önce kadında, sonra erkekte huzursuzluk meydana getirir. Bundan kurtulmanın yolu iffetli bir eşle evlenip, sıcak bir yuva kurmaktır..." "İffet", namus, edep-adap, ar-hayâ, namus, ahlak, terbiye, görgü vs. Bunlar, gün be gün daha az hatırlanan veya daha çok unutulan; belki de unutturulan kavramlar!.. Ahlaki açıdan yozlaşma ve değerlerin aşınmasında; konuşulan dildeki bozulma ve fakirleşme de önemli rol oynuyor. Bugün en pespaye, en ahlaksız ilişkileri sürdürenlerin hemen hepsi; sergiledikleri çirkinliği, ahlaksızlığı ve her türlü rezaleti; "aşk yaşıyoruz" diye anlatmaya çalışıyorlar! Sırtındaki gömleği değiştirir gibi, "arkadaş" veya "sevgili" değiştirenler; hiç utanmadan bunu "aşk" diye ifade ediyorlar. Böyleleri en başta zır cahil, daha sonra yalancı ve küstah yaratıklardır. Çünkü bunlar, aşk denilen yüksek insani duyguyu; "cinsellik" diye tanımlanmaya çalışılan şehvet, yani hayvani duygu ile karıştırıyorlar... Aşk sevgi demektir. Ama sevgi kelimesi tam manasıyla aşkı karşılamaz. Çünkü aşkın sevgiyi de aşan boyutları vardır. Aşk çok geniş bir kavramdır; insani ve ilahi yönleri vardır... Kısacası aşk şehvet demek değildir. Aşk denilen yüksek duygu; para ile veya başka bir maddi karşılıkla alınıp satılmaz. Yani aşkın bedeli bir araba veya ev yahut pahalı giysiler ya da mücevher filan olamaz. Ama "aşk yaşıyoruz" diyen hafifmeşrep tipler, karşı cinsin şehevi duygularını tatmin için pekala bu bedelle bedenlerini satabiliyorlar!.. Bir de utanmadan, buna "seviyeli birliktelik" vb. saçma kılıflar uyduruyorlar. Seviyesizliğin daniskası, nasıl "seviyeli" olabilir? Düpedüz fahişelik yapan birileri, kalkıp kendilerine devrimci vs. diyorlar. Bunlar birey ve toplumu ayakta tutan, yaşatan ve yücelten pek çok değeri kökünden devirdikleri için mi "devrimci" oluyorlar?!. Muzır diziler topluma neyi dayatıyor? Maalesef iş iyice zıvanadan çıktı. Eskiden ceza kanununda "Alenen ve hayâsızca vaz'u hareketler..." diye tabir edilen ve cezalandırılan her türlü ahlaksızca davranış, günümüzde sanki normal bir şeymiş gibi kanıksanmış durumda. Medya bu yangına körükle gidiyor zaten. Bir zamanlar "Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu" vardı. Birileri onu baskı altına almak için daha ilk günden "Muzır Kurulu" diye ilan ediverdi. Sanki adı geçen kurulun kendisi muzır, yani zararlı imiş gibi bir düşünceyi yaydılar... Hâlâ böyle bir kurul var mı, varsa çalışır durumda mı bilmiyorum. Ama "yazılı-görsel medya"da muzır neşriyat almış başını gidiyor. Güya pornografi yasak ama; bu yasağın sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiği hiç belli değil! Televizyonlarda yayınlanan bazı diziler, neredeyse tamamen evlilik dışı ilişkilere kilitlenmiş durumda. Evlilik dışı, yani gayri meşru, yani zina, yani fuhuş. Bu tür dizilerde canlandırılan karakter(!)ler, neredeyse her şeyi bırakmış her vakit uçkur meselesi peşinde!.. Türk toplumu bu kadar mı soysuzlaştı? Başarılı iş adamı, mühendis, doktor, avukat vs. rolünde oynatılan tipler, yine senaryoya göre başkasının gayri meşru çocuğunu taşıyan kadınları elde etmek için akla hayale gelmeyecek fırıldaklar çeviriyor... Bir zamanlar Brezilya ve Amerikan dizilerinde; kimin eli kimin cebinde belli değildi. Şimdi ise onların yerli versiyonları ön planda. Son derece basit, kalitesiz ve insan zekâsı ile alay eden diziler. Konular hemen hemen aynı. Eski Yeşilçam filmlerindeki zengin kız-fakir oğlan (Ara sıra da bunun tersi...) klasiği yine devam ediyor! Sadece aksesuarlar değişik. Yani araba modelleri ve de cep telefonları, bir de kullanılan dildeki bozulma ve fakirleşme!.. Evet... Sürekli olarak yoz ve lümpen bir hayat anlayışını konu alan diziler, evlilik dışı; yani gayri meşru ilişkilerin ve onun ürünü olan piç çocukların serüvenini işliyor. Evlilik, aile, ahlak, namus vs. artık bunların yanında hak getire. Bu süreci daha önce yaşayan Avrupa ülkeleri, günümüzde bedel ödüyor. Mesela Belçika'da her yüz evlilikten yetmişi boşanma ile son buluyor. Yine istatistiklere göre, Avrupa genelinde doğan her dört çocuktan biri evlilik dışı, yani gayri meşru, yani bizdeki ifadesiyle "veled-i zina"!.. Filozof Rıza Tevfik, Abdülhamid Han'a yapılan haksızlıklar konusunda yazdığı nedamet şiirinde şöyle der: "... Sonra cinsi bozuk, ahlakı fena / Bir sürü türedi girdi meydana / Nereden çıktı bunca veled-i zina / Yuh olsun bunların ham ervahına..." Ülkemizde, zina mahsulü çocukların sayısının arttığını; bunların bir kısmının cami avlularına, yol kenarlarına; kahve önlerine bırakıldığını yine medya haberlerinden izliyoruz. Diyanet İşleri'nin uyarısı, elbette hayati önemde. Lakin bu uyarıya yeterince kulak verilir mi acaba?