Felaket bari uyanışa sebep olsun!..

A -
A +

Ülke olarak, Bolu Kartalkaya’daki faciayı besbelli epey bir müddet daha konuşacağız… İyi de şu ana kadar yapılan tartışmalardan nasıl bir sonuç çıkarabildik? Sorumlu mevkide bulunan bazı kişiler, ha bire yan çiziyor!

 

 

Yangın uzmanları, iş güvenliği uzmanları ve daha pek çok alanda faaliyet gösteren uzmanlar, salı gününden beri kanal kanal dolaşarak, bilgi ve tecrübelerini ve tabii uyarılarını paylaşıyorlar… Bu kadar kalabalık sayıda uzmanın bunca TV ekranlarından sabah, öğle, akşam tekrarlayageldikleri malumattan hepimiz, ilgi gösterdiğimiz ölçüde faydalandık!.. Bilhassa kalabalık sayıda insanın girip çıktığı, çalıştığı veya konakladığı binalarla ilgili yangın tehlikesine karşı ne gibi tedbirler alınacağı, sayısız kere tekrar edildi. Keşke diyoruz, daha önce yaşanan acı tecrübeler vesilesiyle, gerekli ikazlar yapıldığında tedbirler alınsaydı da bu faciaya maruz kalınmasaydı… Keşke! Ama keşke demekle netice değişmiyor maalesef. Devlet erkânı facia dolayısıyla kusur ve kabahati olan herkesin hukuk önünde hesap vereceğini duyuruyor. Olması gereken zaten de bu. Gelgelelim kimin/kimlerin ne oranda suçlu veya kusurlu olduğu hususunda, beş gündür çok büyük bir kafa karışıklığı yaşanıyor. Elbette yargı sürecinde yapılacak soruşturma ve kovuşturma ışığında bu kafa karışıklığı ortadan kalkacak. Kalkmak zorunda. Tabii yargı mercilerinin de hadiseyi her yönüyle ve gerektiği gibi tahkik etmesi şartıyla bu olabilir. Aksi hâlde birilerinin her zaman başvurduğu meşum algı operasyonuyla, insanların zihinleri çelinir. Böylece suçlu kim, suçun mahiyeti ne gibi konuların üzerine bir sis perdesi çöker… Doğrudan bu hadiseyle ilgili olmadığı hâlde, aktüel bir yargı kararı olduğu için, Narin Güran cinayetine dair, 950 sayfalık gerekçeli hükümden, maalesef katilin kim olduğu net olarak anlaşılmıyor. Bin sayfalık karar, ama asıl sorunun cevabı yok. Bu hadisenin kendisine has hukuki ve içtimai sebepleri var elbet. Ama bunların hiçbiri, meselenin tam olarak aydınlatılması hususunun eksik kalmasına mazeret teşkil edemez…

 

Evet, asıl konumuza, Kartalkaya faciasına dönelim. Cumhurbaşkanı, Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı ve diğer ilgili bakanlar, mülki ve mahallî idareciler; hepsi ama hepsi bu olayda kimin kusur ve kabahati varsa gerekli cezaya çarptırılacağına dair beyanda bulundular. Ne var ki, şu ana kadar, yukarıda da işaret ettiğimiz üzere, yangın faciasının sebep ve müsebbipleri net bir şekilde tespit edilmiş değil. Uzmanların teferruatlı açıklamalarını haber sütunlarına bırakalım… İki temel konu var. İlki yangının meydana gelmesinde amil olan asıl şartlar. Kısacası alınması gereken tedbirlerin alınmaması. İkincisi, bu olayda baştan sona bir silsile içinde görevli ve yetkililerin sorumluluk dereceleri… Hâlihazırda, bu iki noktayla ilgili kesin ve gerçekten açıklayıcı bir tespit yapılmış değil. Hem müfettiş raporu hem bilirkişi raporlarının açıklanmasına ihtiyaç var. Bu da zaman alacak gibi. Yangın konusunda, ilçe; il, büyükşehir fark etmeksizin, bütün yerleşim yerleri için görevli ve yetkili olan itfaiye müdürlüğü bu olayda görevini ne kadar yapmıştır? İşin püf noktası burada. Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan ilk dakikalardan itibaren, “Burası özel turizm bölgesi, dolayısıyla belediye olarak yetkimiz yok” deyip, topu Kültür ve Turizm Bakanlığına atıyor. Hukuki olup olmadığına bakmaksızın Suriyeli sığınmacıların suyunu kesen aynı başkan, nedense burada fazla mütereddit davranmış!.. Turizm Bakanının bu konuda geniş bir açıklama yapması bekleniyor. Ama ondan önce sorulması gereken sorular var. Malum otelin işletmecileri, 12 Aralık’ta yangın denetimi için başvurduğunda Bolu İtfaiye Müdürlüğü ne demiş? Benim yetkim yok demiş mi? Hayır. Tam tersine 16 Aralık’ta oraya ekip gönderip denetim yapmış ve madde madde bütün eksikleri tespit etmiş. Sonra ne olmuş? Müracaat sahipleri dilekçesini geri çekmiş. Fakat 19 Aralık günü de aynı itfaiye müdürlüğü aynı otel içindeki kafe-restoran için uygunluk raporu vermiş… Peki,  bu nasıl olmuş? Sorunun cevabını herkes bekliyor!.. Doğru cevap pek çok şeyi ve dolayısıyla sorumluları da ortaya çıkaracak. O hâlde yapılan siyasi polemiklerin bu meseleye bir faydası yok. Sadece geçici bir perdeleme teşebbüsü. Hakikat mutlaka gün ışığına çıkacak… Çıkmalıdır.

 

Bu felaketteki kayıpların telafisi imkânsız… Ama hiç olmazsa bu bize bir uyanış vesilesi olsun! Sadece otel binalarının yangın riskleri için değil, bütün binaların güvenliği için. Hafriyat sırasında çöken komşu binalardan tutunuz da, dere yatağına inşa edilip sele kapılan binalara kadar… Tehlikeli madde ile uğraşan bütün fabrikalar, atölyeler ve bunların yanıcı maddelerinin saklandığı kocaman depolar… Sokak ve caddelerde açık bırakılan rögarlar. İnsan yutan o kapaksız rögarlar! Ve dahi insanlara mezar olan inşaat çukurları vs. vs... Otellerin, AVM’lerin ve benzeri kalabalık bütün kapalı mekânların taşıdığı risklerin faciaya dönüşmemesi için gerçekten tedbir alınmalı... İşte o zaman gelişmiş ve medeni toplum olma iddiamızı sürdürebiliriz. Aksi hâlde her felaket sonrasında ağıt yakıp yas tutmak kaçınılmaz oluyor ne yazık ki! Gayriresmî rakamlara göre, Türkiye’de turistik konaklama alanında faaliyet gösteren on beş binden fazla otel, motel, pansiyon ve benzeri işletme var. Mümkün olsa da bunların ne kadarının gerçek manada kanun ve nizamlara uyduğu tespit edilse… Bize bir şey olmaz deyip, denetimleri kâğıt üstünde yapmak/yaptırmak ve mevzuattaki boşlukları kullanıp kendince cinlik yapmak… Bunlar memleketimizde fazlasıyla bulunan ve ne yazık ki çok rahat biçimde faaliyet de sürdürebilen sözüm ona müteşebbisler. Artık insafa gelip Bolu Kartalkaya’daki faciayı umumi bir uyanışın vesilesi olarak değerlendirsinler!

 

 

 

İsmail Kapan'ın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Yalınız Efe26 Ocak 2025 17:37

Devlet, yerel yönetimlerdeki denetçileri denetlemeli ve yaptıkları denetlemeleri kontrol etmelidir.