Felaketin ölçüsü, 600 atom bombası!..

A -
A +

Yeryüzünde atom bombalarının tahribatına maruz kalmış tek ülke olan Japonya, aynı zamanda bir "deprem ülkesi"... Dünyada meydana gelen depremlerin yaklaşık beşte biri bu ülke ve civarında vuku buluyor. 8.9 büyüklüğündeki son depremle açığa çıkan enerjinin büyüklüğü 600 atom bombası olarak belirtiliyor. 6 Ağustos 1945'te Hiroşima'ya (geniş ada anlamına geliyor. İ.K.) atılan atom bombası 140 binden fazla insanın ölümüne yol açmıştı. Üç gün sonra Nagasaki'ye atılan ikinci bombadan da en az 74 bin kişi hayatını kaybetmişti. Nagasaki (Naga-uzun, saki-vadi) iki dağın arasında olduğu için, bombanın tesiri Hiroşima'daki kadar yayılmadığından, can kaybı nisbeten düşük olmuş. İşte bu felaketleri yaşayan Japonya, üç gün önce ülkesinin 130 km açıklarında okyanusun derinliklerinde meydana gelen ve tarihin bilinen en büyük beşinci depremi diye tanımlanan sarsıntı ile yeniden sarsılmış durumda. Zira depremin ardından gelen tsunami (iri dalga) Tokyo'nun kuzey kıyılarını, üzerindeki binalarla birlikte silip süpürdü... Dalgaların üzerinde kayık gibi yüzen evleri görünce hakikaten dehşete kapılmamak mümkün değil. Japonya depreme çok hazırlıklı bir ülke olduğu için, felaketin büyüklüğüne rağmen, can kaybı az oldu. Birçok sistem deprem alarmıyla birlikte otomatik olarak devreye girdiği için, (mesela Tokyo metrosunun giriş kapakları otomatik olarak kapandığından yüksek dalgalarla gelen su içine girmedi...) şehirdeki günlük hayat da, daha büyük çapta sekteye uğramadı. Japonya hem depreme hazırlıklı bir ülke, hem de dünyanın üçüncü büyük ekonomisi olarak bu yıkımların altından kalkabilecek bir devlet. Nitekim 1996'daki Kobe depreminin yaralarını, iki yıl gibi kısa bir süre içinde sarmasını bilmişti. 1998'de Kobe sokaklarını dolaştığımda depreme dair herhangi bir ize rastlamamıştım... Japonya'nın felaketlere karşı aldığı tedbirleri ve halkını bu yönde çok başarılı şekilde eğitmesini elbette örnek almak gerekiyor. Bütün bunlar bilinen ve herkesin yazıp çizdiği şeyler. Yaşanan acı tecrübelere rağmen, uygulamada Türkiye hâlâ pek başarılı olmasa da! Bu vesile ile, esasen dikkat çekmek istediğim bir başka husus var. Hani Japonya'daki felaketi, "kıyamet gibi" ifadesi ile niteleyenler oluyor ya... Büyük İslam âlimi İmam-ı Gazali, 'Kıyamet ve Ahiret' isimli kitabında kıyametin kopmasını şöyle anlatıyor: "Allahu teâlâ, Sûr üfürüldükten sonra, kıyametin kopmasını murâd buyurduğu vakit, dağlar uçar, bulutlar gibi yürümeye başlar. Denizlerin bazısı bazısına taşar. Güneşin nuru giderek simsiyah olur. Dağlar toz haline gelir. Âlemler birbirine girer. Yıldızlar dizili incinin kopup dağıldığı gibi olur. Gökler gülyağı gibi erir ve değirmen döner gibi deveran eder ki, şiddetli şekilde hareket eder. Bazı kere toplanır, bazı kere de dümdüz olur. Allahu teâlâ göklerin parça parça olmasını emreder. Yedi kat yerde ve yedi kat gökte ve kürsîde diri olarak kimse kalmaz..." Görülüyor ki, kıyametin kompası anındaki manzaranın dehşeti, hiçbir şeyle mukayese edilemez. Gemilerin, evlerin dalgalar üzerinde sürüklenmesi onun yanında hiçbir şey!.. Cenab-ı Hak, Kur'an-ı kerim'de, o gün dağların köpük gibi denizler üzerinden yürütüleceğini haber veriyor... Sekiz-on metre yüksekliğindeki dalgaların meydana getirdiği yıkımdan dehşete kapılıyoruz. Acaba kıyametin dehşetini bir nebze olsun idrak edebiliyor muyuz?!.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.