Menfaatlerine çomak sokulduğu vakit, veya düzenin değişmesinden dolayı rantları tehlikeye girdiği zaman; malum kesimler sudan bahanelerle yaygarayı koparırlar. Bahane bulamazlarsa bile uydururlar! Genellikle argümanları aynı başlıkları taşır; bazen laiklik, bazen irtica, bazen Atatürkçülük vs... Son derece ilgisiz olayları dahi, rahatlıkla ve pişkinlikle getirip bu konulara bağlarlar. Mesela zina suçundan ceza alma durumuna gelmiş hafifmeşrep bir kadının cinlik yapıp, meseleyi feminizm kılıfına sokarak ortalığı velveleye vermesi, bir anda ülkeyi Avrupa Birliği nezdinde kilitleyen sonuçlar doğurabilir! Devletin ilgili mercilerine, alkolizm ve uyuşturucu ile mücadele ve buna uygun gerekli tedbirleri alma emri veren Anayasa hükmüne göre, işin gereğini yapmaya teşebbüs eden belediyeler; mesela şarap uzmanı olarak lanse eden bir yayın yönetmeninin provokasyonu ile, bir anda kendilerini Cumhuriyet Başsavcısının inceleme konusu olarak bulabilirler... Oysa alkol kullanma yaşının ilkokul çağına kadar indiği ülkemizde; sokaktaki ayyaşlara dahi sorsanız, içki satışına sınır getirilmesini samimiyetle ister. Bir taraftan zaman zaman gençliği koruma iddiasıyla, alkol ve uyuşturucuya karşı mücadele yapıyor görüneceksiniz, ama diğer yandan ayağına çelme takmak istediğiniz idari mekanizmaların benzer faaliyetini rejim için tehlike olarak ilan edeceksiniz... Bu ikiyüzlülük daha ne kadar devam eder acaba? Öyle görünüyor ki, bu kesimlerin sesi gür çıktığı için; karşılarında kendilerini bastıracak daha gür bir ses çıkıncaya kadar hep onların yaygarasını dinlemek durumunda olacağız. Bu kesimler, son günlerin en hararetli tartışmalarını silahlı kuvvetlerin tepe noktası üzerinden yürütme gayreti içinde. Önce Kara Kuvvetleri Komutanlığı brövesinin değişikliği bahane edilerek polemikler yapıldı. Bununla istedikleri sonucu alamayınca; bu defa bizzat Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök'ün ismi üzerinde spekülasyonlara giriştiler... Hem de hayâsızca ve pervasızca! Sayın Özkök, daha bir buçuk yıl önce; kendi hizmet dönemi ile ilgili olarak net ve kesin açıklamaları yapmış olmasına rağmen, birileri durduk yerde aynı konuyu kasıtlı bir biçimde gündeme taşıdı. Maksat belli; askeri siyasetin içine çekerek iktidarı zora sokmak ve ülkedeki istikrarı bozmak... Milliyet'ten Taha Akyol'un dünkü "Askeri siyasete çekmek" başlıklı yazısının; "Cuntacılık damarı" ara başlıklı paragrafını aynen aktarmayı yararlı görüyorum: "Orduyu (Atatürkçülük) adına siyasete çekmeye şartlanmış bir çevre uzun süredir Org. Özkök aleyhine kampanya yürütüyor; Cumhuriyet Gazetesi ön saflarda! Bu kafanın kalemşorları, Org. Özkök'e saldırırken, 27 Mayıs'ta Genelkurmay Başkanı Org. Rüştü Erdelhun'un cunta tarafından tutuklanıp hapse atıldığını da ikide bir hatırlatırlar! Bizim siyasi kültürümüzde böyle mariz damar vardır. İttihatçılardan itibaren askerî darbelerle oluşturulan bu damar, Türkiye'de meşruiyet kültürünün ve hukuk devleti geleneğinin gelişmesine zarar verdi. Seçilmiş hükümetleri "27 Mayıs'ı unutmayın" diye tehdit eden rektörler, "koruma kollama" çağrısı yapan üniversite senatoları, darbecilere fahri doktora payesi veren hukuk fakülteleri, darbeleri öven yargı kararları, kerli ferli adamların "Ordu göreve" pankartlarıyla yürüyüş yapmaları... Bunlar uzak tarihte değil, yakın zamanın olayları! Bu mariz damarın uzantıları bugün Org. Özkök'e saldırıyorlar! Neden? Orduyu siyasetin dışında tuttuğu için. "silahlı kuvvetler partisi" gibi davranmadığı için!" Evet, Taha Akyol'un bu tesbitlerine ve şu hükme varmasına katılmamak mümkün değil: "Her yerde görülmüştür ki, askerin siyasete karışması toplumsal ve siyasi yapıların doğal gelişmesini sekteye uğratıyor, kalkınmaya ve meşruiyet kültürüne zarar veriyor, orduyu da yıpratıyor..." O halde toplum olarak bize düşen şey; fitne fesat çıkarmak için durmaksızın çabalayan kötü niyetlilerin, şer güçlerin menfaat odaklarının, kısacası bu memleketin ve milletin hayrını istemeyen bütün mihrakların tuzaklarına düşmemek!.. Onların hile ve desiselerine kanıp doğru yoldan şaşmamak. Bunu becerebilirsek ve bu şer taifesinin ülkeyi karıştırma planlarını zamanında teşhis edip gerekli duruşu gösterebilirsek, Türkiye üzerinde oynanmak istenen pis oyunları boşa çıkarabiliriz. Eğer sivil-asker, devlet-millet; seçen-seçilen, yöneten-yönetilen; hasılı topyekûn Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak, geçmişte yaşadığımız acı olaylardan gerekli dersleri çıkarmışsak; bunu becerebiliriz diyorum. Ve o zaman da it ürür kervan yürür diye düşünüyorum. Siz ne dersiniz acaba?!