Son günlerin en aktüel konusu, şüphesiz Formula-1 Türkiye Grand Prix'si... Dünyanın en prestijli araba yarışı. Ülkemiz ilk defa bu büyük organizasyona ev sahipliği yapıyor. Ama bundan sonra her sene yapacak... 130 bin seyirci kapasiteli "İstanbul Park" isimli yarış pisti, şu ana kadarki değerlendirmelerde otoritelerden tam not aldı. Bu yarış dolayısıyla Türkiye dünya ölçeğinde çok önemli bir tanıtım fırsatı yakalamış olacak. Üç gün boyunca dünyanın dört bir yanından 2.2 milyar insanın yarışları televizyonlardan izlemesi bekleniyor. Bunun dışında diğer medya organlarında İstanbul ve Türkiye ile ilgili çok önemli tanıtım bilgileri de yer alacak. Formula-1 organizasyonu her anlamda birinci sınıf bir iş. Tek cümle ile ifade edecek olursak; bunun Türk turizmine yapacağı katkının değeri çok büyük. Böylesine büyük spor organizasyonlarına imza attıkça, Türkiye'nin popülaritesi katlanarak artacaktır... Son bir haftadır ülkemizi dünya gündeminde tutan bir başka önemli organizasyona da İzmir şehrimiz ev sahipliği yapıyor. 140 ülkeden üniversite öğrencisi sporcuların katıldığı Universiade Oyunları. Yaklaşık yedi bin sporcunun katıldığı bu organizasyon da adeta olimpiyatların değişik bir versiyonu. Türkiye 20 yıldan beri Yaz Olimpiyatlarına talip oluyor ama, 2020 yılından önce maalesef bu pek mümkün görünmüyor. 2008 Pekin, 2012 Londra... Acaba 2016 nereye verilecek? Türkiye'nin önümüzdeki sekiz-on seneyi çok iyi değerlendirerek eksiklerini tamamlaması lazım. Bunun başında İstanbul'umuzun ulaşım sistemi geliyor. Birkaç ay önce "Süper Kupa Finali"ne ev sahipliği yapan İstanbul'un bu yöndeki sıkıntıları açıkça belli olmuştu. Bazı İngiliz yayın organları, kısmen haklı, kısmen haksız olarak şunu yazmışlardı: "Maçın oynandığı Atatürk Olimpiyat Stadına, etrafında keçilerin otladığı yollardan ulaştık!.." Maalesef bunlar gerçekler... İnkar edemeyiz. İnkar etmekle bir yere de varamayız. Formula-1'e dair komik dedikodularda da bu durum açıkça işleniyor. Haberturk isimli internet sitesinde yazılan "Formula-1 geyikleri"nde bakın neler var neler; "Cam silici çocuklar pistten uzak tutulacak... Startta bekleyen arabaların arasına trafik tıkalı zanneden sucu, kağıt helvacı, simitçi gibi seyyar satıcıların girerek sürücülere satış yapması yasaklanacak... Pistin çevresinde büyük veya küçükbaş hayvanların sürücülerle virajı aldığında karşı karşıya gelmesine engel olunacak... Otopark mafyasının pistin etrafındaki 10 kilometre çapındaki alana girmesine kolluk kuvvetleri engel olacak... Seyircilerin bir kaza anında piste fırlayıp kazma kürek ve levyelerle sürücüyü yaka paça arabadan çıkarmasına engel olunacak!.." Bu tiraji komik durumlar elbette Formula-1 için söz konusu olmayacak. Ama bunlar normal hayatta her gün rastladığımız manzaralar değil midir?!. Morgan Stanley isimli derecelendirme kuruluşu, Türk turizmindeki gelişme hızını Ferrari'nin Alman Pilotu Schumacher'in rekorlarına benzetmiş. Gerçekten son senelerde turizmde baş döndürücü bir gelişme var. Ancak ne yazık ki, turist sayısındaki artışa paralel olarak gelirlerimiz artmıyor. Çünkü aşırı fiyat indirimleriyle adeta kendi ayağımıza ateş ettik. Ucuzluk yapacağız diye ülkeye gelecek turistin kalitesini iyice düşürdük. Ülkeye gelecek turist sayısının artması önemli ama, getireceği gelir de aynı derecede önemli değil mi?! İspanya yılda 50 milyon, Fransa 60 milyon turist çekerken, aslında tarih-kültür ve tabii zenginlikleriyle çok daha fazla alternatiflere sahip olan Türkiye; 20 milyon turist çekebilmekte bile zorlanıyor. Bunun için gelecekte sıkıntısını çekeceği ölçüsüz ve bilinçsiz bir fiyat politikası uyguluyor... Bu yanlışlığın bir an evvel düzeltilmesi lazımdır. Türkiye'nin beş yıldızlı oteller için uyguladığı fiyatla, başka ülkelerde iki-üç yıldızlı otellerde bile konaklamak mümkün değildir. Böyle bir ticari anlayışla, orta ve uzun vadede kâr etmek de imkânsızdır. Türkiye turizme dönük fiyat politikalarında ne yazık ki hep ifratla tefrit arasında savrulmaktadır. Bunda orta yolu artık bulabilmelidir! Memleketimiz termal ve sağlık turizminde; tarih-kültür ve yayla turizminde, özellikle Akdeniz çevresindeki rakip ülkelere karşı çok büyük avantajlara sahiptir. Bu avantajları iyi kullanabilirse; Türkiye bilhassa sağlık turizminde önemli fark atar, böylece tekstilde Çin, Hindistan ve Pakistan rekabetinde uğradığı pazar ve gelir kaybını, önemli oranda turizm ve turizmle bağlantılı sağlık sektöründeki başarısı ile telafi edebilir. Bu sonuç günübirlik uygulamalarla yakalanabilecek bir hedef değil elbette. Çok planlı ve programlı, ilkeli ve istikrarlı politikalar üretmek gerekiyor. Turist sayısının artışına sevinelim ama, gelirimizin olması gereken seviyede niçin artmadığını da sorgulayalım. Yani turizmde kaliteyi ve dolayısıyla geliri arttıracak formüller geliştirelim... Mesela Formula-1 gibi organizasyonların sayısını arttıralım!..