Fransız oynaklığı!..

A -
A +

Dün bir gazete (Yeni Şafak), "Fransız Dönekliği" diye manşet atmıştı. Bana kalırsa, döneklik yerine oynaklık Fransa'nın tutumunu daha iyi izah eder. Evet, Frenklerin çok iyi bilinen bir huyu vardır; önce hayır derler, daha sonra da evet derler. Yani meseleler karşısında istikrarlı bir tavır takınmada zorlanırlar. Şöyle bir yakın geçmişe bakarsak, Fransa'nın bu davranış biçimini çok net bir şekilde görürüz. Mesela Irak işgali olayında Fransa önce "şiddetli" denilebilecek şekilde, Amerika'ya muhalefet etti. Ama daha sonra ABD'nin tepki ve baskıları karşısında geri adım attı. Bunun uzantısında da Suriye'ye baskı yapılması ve Lübnan'dan askerlerini çekmeye zorlanması konusunda; bu defa Amerika ile ittifak yaptı. Oysa her iki operasyon da "Büyük" veya "Genişletilmiş Orta Doğu Projesi"nin bir parçası idi. Gelelim bizimle ilgili hususlara... Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üye olması konusunda, Fransa ve onu yöneten siyasal liderlik başından beri oynak bir politika güttü. Jacques Chirac, onca siyasi tecrübesine rağmen, kendisinden beklenen performansı ortaya koyamadı. Chirac, bir taraftan AB için Türkiye'nin önemini anlatırken, diğer taraftan, Türkiye aleyhtarlığı ile kamuoyundan büyük puan toplayan, halihazırdaki maliye bakanı ve kendisinin gelecekteki rakibi Nicolas Sarkozy'ye karşı dengeyi sağlamak için onun paralelinde ve ülkemize karşı rezervli bir politika yürütmeye çalıştı. Chirac şüphesiz bir kere daha devlet beşkanı seçilebilmek için bu 'oynak politika'ya başvurdu. Ama bu kararsızlık kendisine hiçbir yarar getirmedi. Bilakis Türkiye'nin AB üyeliğinin halk oylaması ile onaylanmasına dair Anayasa değişikliği ve bu arada AB Anayasasının referandum sonuçları Sarkozy'e yaradı, onun konumunu güçlendirdi. AB Anayasası'nın referandumda reddedilmesi, Fransa'da hükümet bunalımına yol açtı. Chirac yeni hükümette başbakan olarak dışişleri eski bakanı Dominique De Villepin'i görevlendirdi. Villepin, Chirac'a sadakati ile tanınıyor. İşte bu Villepin şimdi kalkıp diyor ki: "Türkiye, Kıbrıs Rum Yönetimini tanımadan üyelik müzakerelerine başlayamaz..." İşte bu tam bir Fransız oynaklığı! Dışişleri bakanlığı yapmış bu kişi, Türkiye'nin AB ile olan 46 yıllık münasebetlerine, 1999 Helsinki Zirvesi kararlarına (Tam üyelik için Türkiye'nin adaylık statüsünün belirlendiği bu zirvede, diğer adaylarla eşit muamele yapılacağı sözü veriliyor), Kopenhag Kriterlerine, AB Komisyonu'nun Ekim 2004 ilerleme raporuna ve nihayet tam üyelik için müzakerelere başlama sonucunun çıktığı 17 Aralık Brüksel Zirvesi kararlarına bakmadan, bütün bir süreci kenara itmeye kalkışarak Papadopulos'un sözcülüğüne soyunuyor. Aslında gerekli cevabı derhal AB Komisyon Başkanlığı ile Dönem Başkanı olan İngiltere'den aldı ama, yine de sormak gerekiyor: Bu oynak politikalarla Fransa nereye varabileceğini düşünüyor? Bu oynaklık veya döneklikler sebebiyle giderek dibe vurduklarının farkına varamıyorlar mı? AB şimdilerde derin bir kriz içinde. Ve bu krizin merkezinde de Fransa yer alıyor. AB bütçesi konusunda İngiltere ile didişen Fransa, AB Anayasasına hayır diyerek tetiklediği krizi iyice derinleştirdi. Daha önce de Irak meselesi dolayısıyla adeta karpuz gibi ortadan ikiye bölünen (Bir tarafta İngiltere, İtalya, İspanya, Polonya, Macaristan, karşısında da Fransa ve Almanya'nın başını çektiği diğerleri) Avrupa Birliği, şimdi içinde bulunduğu derin krizi gidermekle meşgul olmak yerine; tam tersi istikamette müktesebatına, ilkelerine ve uluslararası platformda verdiği sözlere aykırı olarak ve bunların tümünü inkâr ederek Türkiye'yi engellemek veya dışlamak gibi bir siyasi körlüğe saplanırsa, eh pes doğrusu!.. Kıbrıs Meselesi, Birleşmiş Milletler zemininde yürüyen bir ihtilaftır. Bunun çözümü AB'nin üstüne vazife değildir. Kimse çözüm mercii olarak AB'ye müracaat etmiş de değildir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin tanınıp tanınmaması da keza BM'nin meselesidir ve Türkiye'nin AB üyeliği için; ondan önce müzakerelerin başlaması için bir ön şart değildir. Burası çok açık. Şimdiye kadarki hiçbir belgede de yer almış değildir. Rum sözcülüğüne soyunan De Villepin ve onun patronu Chirac, hiç olmazsa bu oynak politikaların her durumda Sarkozy'nin ekmeğine yağ sürdüğünü görsün!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.