Gençlik, ah gençlik!..

A -
A +

Geçen pazar günü, en büyüğü 15 yaşında olan 689 bin ilköğretim mezunu çocuğumuz Lise Giriş Sınavına (LGS) girdi. Bunların ancak yüzde onu, istediği liseye girebilecek... Dün de 1 786 000 (Bir milyon yedi yüz seksen altı bin) lise mezunu genç üniversite giriş imtihanlarında (ÖSS), ter döktü. Bunların içinde bilmem kaçıncı defa girenler de bulunuyor. Dünyadaki bazı küçük ülkelerin nüfusundan daha kalabalık olan bu gençlerin de dörtte üçü maalesef herhangi bir üniversite programına giremeyecek!.. Girebilenlerin önemli bir kısmı da asıl istediği programı kazanamayacak... Öyle bir yüksek öğretim sistemi ki, ülke gençliğinin talep ve ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak. Ve sistem giderek tıkanma noktasına doğru hızla ilerliyor. Diğer taraftan üniversite eğitimini tamamlayan on binlerce, yüz binlerce genç işsiz. Mesela bir tarım ülkesi olan Türkiye'de on bin civarında ziraat mühendisi işsiz dolaşıyor. Çeşitli dallarda üniversite diplomasına sahip binlerce genç, ekmek parası için seyyar satıcılık yapıyor. Peki ne olacak bu gençliğin hali? Bunların kaçta kaçı istikbale güven ve ümitle bakabiliyor? Kendisini mutlu hissedenlerin oranı yüzde kaç? Altı gün önce tam on dört milyon ilk ve orta öğretim öğrencisi tatile girdi... Bunların yüzde kaçı gerçek manada tatil yapma imkânına sahip bulunuyor? Yoksa tarlada çalışıp, dağda koyun gütmeyi tatilden saymak zorunda mıyız? On yaşını henüz geçmiş kaç tane ayakkabı boyacılığı yapacak bu yaz? Kaç tanesi simit satacak, kaç tanesi ağır işlerde çıraklık yapacak? Peki ya hiç okula gidemeyenler?! Gençliğim eyvah!.. Bu ülkede okur-yazar oranı zorlama ile de olsa yüzde 80-90'lara ulaştı. Ama ne yazık ki, eğitimin ülke kalkınmasına katkısı istenen seviyede gerçekleşemedi. Pakistan 1947 yılına kadar İngiliz sömürgesi idi. Bağımsızlığına kavuştuktan sonra da, başı belalardan kurtulamadı. 140 milyon nüfuslu ülkede, okuma yazma oranı sadece yüzde 17 (Yazı ile yüzde 17). Ama aynı Pakistan 40 sene içinde nükleer kapasiteye ulaştı! Ve yine aynı Pakistan Fizik dalında Nobel Ödülü de kazanmayı bildi... Peki bizde durum nedir? Onu da Ömer Öztürkmen'den(*) dinleyelim isterseniz: "Çok bilgili olmak cahil olmaya mani değildir. Cehaletlerin en tehlikelisi ise, gayesiz bilgi edinmektir. Esefle belirtelim ki, bizim toplumumuzda okur-yazar kesimin oranı yüzde 90, çarpık eğitim sistemimizin enjekte ettiği derme çatma, lüzumsuz ve yararsız bilgilerle donatılmıştır. Okur-yazar kesimi derken, buna entel dedikleri o snop aydınları da katınız. Onlar da çanta dolusu bilgi taşıyorlar ama nafile. Bize derme çatma, lüzumsuz ve yararsız bilgiler değil, ilmi bilgiler gerek. Ham bilgiler, bilimsel özellik kazanmadıkça lüzumlu ve yararlı hale gelmez... İleri ülkelerin bilimsel metotlarla elde edilmiş bilgi birikimleri var. Bununla birlikte, her ülkenin kendi çapında evrensel bilgi birikimine katkıda bulunması gerekir. Bu alanda Türkiye'nin katkısı maalesef yüzde 1'in bile çok altındadır. Bu yüzden dünya bilim literatürü sıralamasında Türkiye 45-46. sıralarda bulunmaktadır..." Evet, ülkemizde okumak bir dert; okulu bitirdikten sonra hayata atılabilmek bir başka dert!.. Gençler üniversiteye girelim diye didinip duruyorlar ama, emeklerinin karşılığını hangi nisbette alabilecekler? Zira bu zamanda, ayağını çalıştıranlar, kafasını çalıştıranlardan daha fazla kazanıyorlar da... ..... (*) Ömer Öztürkmen; Karıncalardan Özür Dilerim, sf. 85-86

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.