Gerginliğe kim sebep oluyor?

A -
A +

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, dün İzmir'de oldukça tuhaf sözler söyledi!.. Bir süreden beri deprem fırtınasının devam ettiği İzmir'e, incelemelerde bulunmak için gelen Baykal; İzmirlilerin afet tedirginliğini, kendine göre siyasi gerginlikle irtibatlandırarak izah etmeye çalıştı. İnsan düşünmeden edemiyor; acaba böyle bir paralelliği, halkın dikkatini CHP de yaşanan depremden başka yönlere çevirmek için mi kuruyor! Ana Muhalefet Lideri, depremin İzmirlileri tedirgin ettiğini söylüyor ve hemen akabinde konuyu bambaşka bir yöne çekiyor... Baykal'ın söylediklerini birlikte okuyalım: "... Her an ciddi hasara, kayıplara yol açacak bir deprem ihtimali, herkesi tedirgin ediyor. Önümüzde büyük olaylar var. Türkiye çok ciddi toplumsal gerginlik içinden geçiyor. İktidarla ilgili kaygılar, kuşkular her gün artıyor... Bugün üniversite, hukuk dünyası, yargı, toplumun bütün kesimleri ayakta... Nasıl İzmirliler deprem tehlikesi karşısında, sabahlara kadar uyumuyorsa, bugün cumhuriyete, cumhuriyetin kazanımlarına yönelik tehlikeli gelişmeler karşısında aynı ruh hali içinde herkes ayakta..." Gerçekten tuhaf bir karşılaştırma!.. Baykal gibi tecrübeli bir politikacının böyle bir üslubu benimsemesi ve ısrarla sürdürmesi kolay anlaşılır bir durum değil. Peki gerginliği kim çıkarıyor? Hakkındaki çeşitli iddialar sebebiyle hukuki sürece konu olmuş bir rektörün durumunu bahane ederek; alışılmadık biçimde toplu eyleme geçen ve böylece Cumhuriyeti koruduğunu iddia eden YÖK ve rektörler mi? Yoksa başından beri, kuvvetler ayrılığına dayanan demokratik rejimin gereği olarak, yargıya intikal etmiş bir konuya karışmamaya, bulaşmamaya özen gösteren hükümet mi? Bu konuda medyanın büyük bir kesiminde her zamanki tarafgirlik ve çifte standart maalesef aynen devam ediyor. Anayasa ve kanunlara açıkça aykırı bir eylem içine giren YÖK ve rektörlere kimse bir şey demek istemiyor!.. Bazıları "çevir kazı yanmasın..." kabilinden serzenişte bulunmuş gibi yapıyor: Canım YÖK ve rektörler de işi bu kadar abartmayıp sabırlı hareket etmeliymiş... Doğrudan hedef alınan hükümet adına Başbakan ve Adalet Bakanının, yargının bağımsızlığına saygı gösterilmesi ve herkesin kendi işine bakması gibi son derece doğru ve mantıklı beyanlara ateş püsküren kalemler; nedense koca koca profesörlerin suç teşkil eden yanlış ve tehlikeli eylemlerine; (Arkadaşlar bu yaptığınız doğru değil. Ülkeye zarar veriyorsunuz!) diyemiyorlar. Aynı tavrı Baykal da sergiliyor ve işi daha da ileriye götürerek mahiyetini açıklamadığı muhtemel büyük olaylardan bahsediyor. Nedir, ne oluyoruz? Kıyıdan köşeden işaret fişekleri atılmaya çalışılan yeni bir postmodern tezgah mı sözkonusu?! Çünkü bu tür oyunların pişirilip sahneye konduğu çevrelerle yakın ilişkide olan bazı kalemler, garip bir biçimde Cumhurbaşkanı ve Üniversitelerin birlikte böyle bir göreve soyunduğunu yazıyor!.. Yenişafak'tan Taha Kıvanç, iki gündür bu çeşit yazarların bir süreden beri üflediklerinin hikayesini yazıyor. Tam da bu sırada Cumhurbaşkanının bu yılki 29 Ekim resepsiyonuna ilk defa yapılan bir uygulama ile bütün rektörleri çağırması acaba yalnızca bir tesadüf mü? Bazı gazeteler bunu rektörlere "doğrudan destek", kimileri de "dolaylı destek" olarak değerlendirdi... Ben kendi adıma şunun altını çizeyim; desteğin doğrudan veya dolaylısı fark etmez. Destek destektir. Önemli olan desteğin gerekçeleri ve mahiyetidir. Sayın Cumhurbaşkanı, Çankaya Köşkünde beş yılı aşkın zamandır oturuyor. Bu zaman zarfındaki icraatına bakıyorum da, en fazla ismini duyurduğu faaliyetler olarak bu resepsiyonlar etrafında yol açtığı tartışmalar başı çekiyor. Elbette Sayın Sezer, istediği kişileri resepsiyona davet edebilir. Ama bu davetlerin biçimi kamuoyu tarafından yadırganmamalıdır! Mesela daha önce "eşli olarak" davet ettiğiniz bazı kişileri, sonraki dönemlerde; anlatılmayan ve anlaşılmayan, daha doğrusu hiç bahsedilmeyen sebeplerle "eşsiz olarak" çağırırsanız ve üstelik bu ciddi biçimde bir ayırımcılık olarak tezahür ederse, yaptığınız birlik-beraberlik çağrıları gerekli yankıyı bulmaz, bulamaz!.. Hukukçu kimliğinizle ve "Yürütmenin Başı" olarak; yargının işleyişine müdahale anlamına gelen bir eylemi gerçekleştiren ve bunu da yürütme organı ile öteden beri sürdürdüğü zıtlaşmanın bir devamı olarak aksettiren rektörleri, davetle taltif eder veya desteklerseniz; hem "tarafsız" konumunuz, hem de devlet kurumları arasında ahenk sağlama göreviniz haleldar olur. Bu "haleldar" kelimesini belki sevmeyebilirsiniz ama, maalesef gerçeği ifade etmektedir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.