Geri sayım başladı...

A -
A +

Türkiye'nin Avrupa Birliği ile münasebetlerinin seyri açısından dün gerçekten önemli bir gündü. İlk olarak "Akil Adamlar Komisyonu"nun Türkiye hakkındaki raporu açıklandı. Bu rapor resmi bir nitelik taşımasa da, sembolik olarak çok önemli ve bundan tam bir ay sonra, yani 6 Ekim'de açıklanacak olan AB Komisyonu'nun resmi raporunun şekillenmesine de etki edecek bir muhtevaya sahip... Bir kısmı halen Avrupa Birliği'nin çeşitli kurumlarında görev yapan, geriye kalanları da Avrupa ülklerinde çok parlak kariyere sahip ve politika sahnesinde saygın isimlerden teşekkül eden; (ki, bunların arasında Finlandiya eski Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari, Fransa eski Başbakanı Michel Rochard, Hollanda eski Dışişleri Bakanı Hans Van den Broek de yer alıyor.) "Akil Adamlar Komisyonu" üyeleri, bu raporla Türkiye'nin AB üyeliğine objektif bir katkı sağlamak istediklerini beyan etti. Ve Türkiye'nin Avrupa için bır fırsat olduğunu vurguladı. Özellikle medeniyetler çatışması tehlikesine bir set çekilmesi noktasında bunun önemine dikkat çekildi. Son derece önemli açıklamalar... Komisyon Başkanı ve Finlandiya eski Cumhurbaşkanı Ahtisaari, aralık ayında Türkiye'ye mutlaka müzakere tarihi verilmeli derken, yakın zamana kadar ülkemizin üyeliğine şaşı bakan Fransa'nın eski başbakanı Michel Rochard da, "Türkiye'nin üyeliği Avrupa'ya yük getirmez..." dedi. AB Komisyonu eski üyesi ve Hollanda eski Dışişleri Bakanı Hans Van Der Broek da, Türkiye'nin Kopenhag Kriterleri çarçevesinde gerekli bütün çalışmaları yaptığını ifade etti. Son zamanlarda, AB üyesi ülkelerin üst düzey yetkililerinin de bu paraleldeki açıklamaları peş peşe geliyor ve Avrupa cenahında, özellikle Brüksel cephesinde, Türkiye için havanın olumlu yönde çok değiştiğini müşahede ediyoruz. Bu arada dün Türkiye'ye gelen AB'nin genişlemeden sorumlu komiseri Verheugen de, altı Ekimde yayınlanacak Komisyon raporunun adil ve tarafsız olacağını, raporda Türkiye için yeni herhangi bir şart veya gerekçenin yer almayacağını, bu konuda masada yeterince veri bulunduğunu ve kendisinin, üyelik müzakeresinin ertelenmesine veya askıya alınmasına kesinlikle karşı olduğunu çok net bir şekilde dile getirdi. Bütün bu gelişmeler, Türkiye'ye müzakere tarihi verilmesinin artık kesinleştiğine dair göstergeler. Zira dikkat edilirse, artık Türkiye'ye tarih verilsin veya verilmesin konusu konuşulmuyor. Şimdilerde tartışma konusu olan şey, tarih verilmesiyle ilgili detaylar ve müzakere sürecinde takip edilecek yöntemler. Ancak bütün bunlara rağmen, henüz hiçbir şey bitmiş değil. Altı Ekim ve Onyedi Aralık tarihleri, AB süreci için iki dönüm noktası. Altı Ekim'e ve 17 Aralık'a kadar yapılması gereken şeyler var. Bu hususta hem resmi devlet kurumlarına, hem de sivil kitle örgütlerine düşen görevler var. Elbette bunların ne olduğunu ilgili çevreler çok iyi biliyor. Bunda herhangi bir tereddüt yok. Ama, yapılması gereken çalışmaların hayata geçirilmesi hususunda büyük dikkat ve hassasiyet gerekiyor. Zira bu geri sayımda kritik tarihler hızla yaklaşırken, Türkiye'nin artık yanlış yapma lüksü yoktur. Meydana gelebilecek kayıp veya kayıpların telafisi de yoktur. Son pişmanlık da fayda vermez!.. Onun için; son günlerde zina konsundaki spekülasyonlar için büyük efor sarfeden çevreler, biraz da bu konuya dikkat kesilebilirse ülke yararına olur. İçeride birbirimizle uğraşırken, dışarıda tetikte bekleyen odaklardan gol yemeyelim. Fırsatı kaçırmayalım ve bugüne kadarki kayıplardan artık bir ders çıkardığımızı ortaya koyalım. İş işten geçmeden...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.