CHP lideri, aksi yöndeki bütün çağrı ve telkinlere rağmen; gerilim çizgisi üzerinden politika yapmayı inatla sürdürüyor. Bu gerilim çizgisi Cumhurbaşkanlığı seçimi ve erken seçim dayatmasıdır... Daha önce de bu köşede belirttiğimiz üzere; 3 Kasım 2002 seçimlerinin sonucunu içine sindiremeyen Baykal, daha sandıklar bile tam kapanmadan; "Bu Meclis yeni Cumhurbaşkanını seçmemelidir..." çağrısını yaparak gerilim sürecini başlatmış oldu!.. Ama şimdiye kadar, sürekli olarak iktidarın ülkeyi gerdiğini iddia ediyor. Bu iddianın geçerliliği konusunda CHP liderinin inandırıcı bir delili yok ama; politikada özellikle muhalefetin her zaman doğruları söyleme mecburiyeti yokmuş gibi sakat bir anlayış da hakim olduğu için, meselenin irdelenmesi mümkün olmuyor!.. Hal böyle olunca, Sayın Baykal ve arkadaşları bilinen tavırlarını değiştirme gereği duymuyor ve hep aynı minval üzere devam ediyorlar... Deniz Baykal, şimdiden 2007 senesini "kayıp yıl" ilan ediyor! Neden kayıp yıl? Buradaki kayıplar nedir? Yahut kimin hesabınadır? Baykal'ın söylediklerini doğru kabul edersek; aynı mantıkla geçen dört yılı da kayıp saymak gerekir... Acaba gerçekte durum böyle midir? Bu konuda mesela TÜSİAD'ın açıklamalarına bakmak gerekmez mi? Başka zamanlarda sık sık referans gösterilen TÜSİAD'ın erken seçim konusundaki doğru ve istikrarlı tutumu neden bazılarının hoşuna gitmiyor?! TÜSİAD ısrarla, ülkenin yakaladığı istikrarın devam etmesi için; erken seçimlerin zamanında yapılmasını istiyor. Ama Sayın Baykal hukukçu kimliğine rağmen şunu söyleyebiliyor: "Kasımda seçim ne Anayasanın emridir, ne demokrasinin gereğidir..." gibi, tecrübeli bir siyasi liderden beklenmeyecek söz söylüyor! Hakikaten şaşmamak elde değil. Anayasanın 77. maddesi "Genel Seçimler beş yılda bir yapılır..." demiyor mu? Yani mevcut düzende seçimlerin beş yılda bir yapılması kuralı, daha erken veya daha geç yapılması şartlara bağlanmış istisna değil midir? Peki Baykal'ı böylesine gerçeklere sırt çevirir hale getiren şey nedir? Ona göre bu işin sebebi ve bahanesi Cumhurbaşkanlığı seçimidir. Daha açıkçası, Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olmak istemesi ihtimalidir. Ona göre, Başbakan mutlaka Köşk'e aday olacak!.. Deniz Baykal'ın siyasi tecrübesi ilgili çevrelerce gayet iyi biliniyor ama; tahmin üzere bu kadar kesin konuşmak yine de şaşırtıcı doğrusu. Bu arada CHP liderinin bu rijit tavrını, Erdoğan'ı Köşk için daha fazla tahrik etmeye yönelik bir şaşırtmaca olarak değerlendirenler de az değil. Bakalım zaman ne gösterecek... Deniz Baykal'ın son zamanlarda; her iki kelimesinden biri "gerilim" ve "gerginlik"ten ibaret. Diyor ki; "Mayıs'a kadar Cumhurbaşkanlığı seçimi için gerginlik sürecek. Mayıs'tan sonra da yapılan seçimin sonucunun memnuniyetsizliği ortamı gerecek ve gerilim artacak..." Milletin ortaya koyduğu iradeye saygı göstermeyenlerin; yahut Millet Meclisi'nin verdiği karardan hoşlanmayanların rahatsızlığını, bütün ülkenin rahatsızlığı ve gerginliği olarak tanımlamak doğru olabilir mi?! Bu "rejim tehlikesi" veya "karşı devrim" edebiyatı artık bayatladı. Demokrasiye inandığını söyleyenler; milli iradeye saygılı olmak zorundadır. Eğer bunu yapmayıp, ortamı germeye devam ederlerse, gelecek seçimlerde halktan çok ağır bir ders alabilirler. Her konuda anketler, araştırmalar yapılıyor. Bir de halka nasıl bir Cumhurbaşkanı istediğini sormak mümkün. Bakalım halkın vereceği işaretler ne olur? Mesela yeni bir Ahmet Necdet Sezer istenir mi, istenmez mi? Böyle bir anket yapılırsa sonuç çok enteresan olur gerçekten!..