Bazılarının sırf gürültü-patırtı için gündeme sokmak istediği; bazılarının da hiç istememesine rağmen (Çünkü hazır değillerdi...) ister gibi göründükleri erken seçim teranesi; iş dünyasının kesin tavır koymasıyla birlikte çabuk bitmişti! Birkaç ay önceki bu teşebbüsleri akamete uğrayanlar, şimdilerde başka atraksiyonlarla toz kaldırmaya çalışıyor. Toplumda gerilim ekerek seçmenden oy toplayacağını düşünmek... Tek kelime ile sakat ve tehlikeli bir düşünce!.. Hele geçmişte bu şekilde gerilime oynayan bazılarının; hiç beklemedikleri bir anda o devşirdikleri gerilimin dalgalarına kapılıp gittiğini hatırlamamak; onların uğradığı akıbeti doğru dürüst değerlendirememek ayrı bir perişanlık. Son dört yılda, Meclis içindeki ve dışındaki muhalefetin; toplumun beklentilerini karşılayacak derecede başarılı bir siyaset üretemedikleri meydanda. Genel seçimlere kalan normal süre 13 ay... Bu süre zarfında siyasi partiler iyi çalışırlarsa; sandıktan başarılı neticeler alabilirler şüphesiz. Siyaseti reel ortamında sürdürmek yerine; başka mecralara taşıyarak, bir takım demokrasi dışı unsurların veya zorlamaların yardımıyla sonuç almaya kalkışmak rasyonel değildir, beyhudedir... Çünkü geçmişte Türk Milleti her seferinde siyaseti bu şekilde zora veya çıkmaza sokmak isteyenlere çok net ve kararlı şekilde cevap vermiştir. Benzer bir durumun tekrarı halinde; toplumun aynı şekilde karşılık vereceği kuşkusuzdur. Peki buna rağmen niçin bazı siyasi partiler ile; siyaseten onlarla paralel yürüyen veya menfaat icabı yolları kesişen başka bazı kesimler, hatada ısrarlı görünüyorlar? Dün bazı köşe yazılarında; Parlamentoda temsil edilen ve edilmeyen bazı siyasi partilerin lider ve yetkililerinin; önümüzdeki dönemle ilgili tahmin ve beklentilerini tamamen gerilim üzerine inşa ettiğini okuduk!.. Hükümetin bu sonbaharda AB ile belli konularda karşı karşıya geleceği ve problemlerin çözümünde zorlanacağı; Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili olarak doğacak gergin tartışmaların iktidarı zayıflatacağı; hatta terörün şehirlere inmesiyle birlikte büsbütün sarsılacağını vs. ifade ediyorlar. İktidarın zora girmesi için ülkenin iç ve dış meselelerde sıkıntıya düşmesini adeta temenni etmek!.. Çok tuhaf ve vahim bir durum değil mi? Parti çıkarlarını ülke çıkarlarının önüne geçirmek... Elbette vatandaş bunları bir kenara not ediyordur. Zamanı gelince de karşılık verecektir. Uçuk yorumları ile tanınan bir ekonomi yazarı, askerin yeni bir 28 Şubat sürecine girdiğini ama piyasaların henüz bunu algılayamadığını yazıyor. Şu garabete bakınız! Ülkede böyle yorumlar yapılırken; uluslar arası finans kuruluşlarından Türk ekonomisine övgüler diziliyor. Bir başka garabet de şu olsa gerek; Yüzde 8.5 büyümenin gerçekleştiği yılın ikinci çeyreğinde; durup dururken bir "Dalgalanma(!)" hortlatılmamış mıydı? Anlaşılan bazıları kriz diye diye batıp gidecek.. Bir kaşık suda fırtına koparmaya çalışan gerilim tacirleri, fazla umutlanmasınlar. Onların sesi hâlâ daha yüksek çıkıyorsa da; Türk Halkı kuru gürültüye pabuç bırakmıyor. Bir başka köşe yazarı, "Bu eğitim bakanı ile bu öğretim yılının bitmesi mümkün değil..." diye yazıyor! Peki sevgili kardeşim daha önceki dört yıl nasıl tamamlandı bu bakanla? Dört yılın tecrübesi bu yılı da bitirebilir; merak etmesin meslektaşımız. Yine memlekette sürekli olarak bir rejim tehdidinin varlığını işleyen kıdemli baş yazar da; bir öğretmenin öğrencilerine çektiği mesajlardan yola çıkarak, yeni bir tehlikeyi haber veriyor... Dikkat ediniz bu ülkede beş yüz binden fazla öğretmen var. Ama demek ki, bir tanesi bile telefon mesajları ile pekala rejimi tehlikeye sokabiliyor. Vaktiyle Demirel şöyle demişti: "Eğer koskoca Türkiye Cumhuriyeti, bir Cemalettin Kaplan'ın üfürüğü ile yıkılacak kadar derme çatma ise; çekiverin kuyruğunu!.."