"Gözyaşlarına kanmayın!.."

A -
A +

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti hükümetinin büyük ortağı CTP, Annan Planına karşı, Kuzey'de ve Güney'de hayır kampanyası yürüten Denktaş ve Papadopulos'un her ikisinin de gözyaşı dökmesinden hareketle, şu sloganı geliştirmiş bulunuyor; "Gözyaşlarına kanmayın!.." Gerçekten tuhaf bir durum var: Sayın Denktaş; "Adadan Türk Askerini ben geri gönderemem..." derken gözyaşlarına hakim olamıyor. Buna karşılık Rum tarafında da, Papadopulos; "Ben bir devlet teslim aldım, bir toplumu teslim edemem..." diye gözyaşı döküyor. Görünüşte her ikisinin söylemi de çok etkileyici. Ama sadece görünüşe değil, meseleye derinliğine bakmak gerekiyor! Papadopulos'un geçmişini iyi biliyoruz. 'Enosis'i, yani Kıbrıs'ın Yunanistan ile birleştirilmesini sağlamak için kurulan EOKA-B terör teşkilatının elebaşılarından. Hayatı boyunca kurduğu hayalin yıkılması, onun gözyaşlarının gerekçesi olabilir. Başka sebepler de var; Çünkü ortaya çıkan beynelmilel iradenin, Enosis hayalini bir tarafa bırakın, Kıbrıs Rum Yönetimi'nin bütün Adayı temsilen tek başına Avrupa Birliğine girmesine de set çekmesi Papadopulos'u iyice zor duruma düşürmüş olduğu açık. Şimdiye kadar "kötü adam rolü"nü oynamaya istekli gibi görünen, yani çözümsüzlüğü savunuyormuş gibi algılanan Türk tarafına bütün suçu yıkmanın ve AB'nin büyük desteğini kolaylıkla arkalarına almanın rahatlık ve avantajı ile, AB üyeliği dahil, istediklerinin büyük kısmını elde eden Rumların son dakikada gelen bu değişiklikle abondone olmalarının izahı mümkün. Zira, bugüne kadar, Kıbrıs'ın tamamı için geçerli kabul edilen Rum Yönetimi Egemenliği, artık tarihe karışıyor... Papadopulos'un bunu hazmetmesi kolay değil tabii. Ama Denktaş'ın garip bir şekilde, kendisiyle en zıt kutuptaki Papadopulos ile görüş birliği içine girmesi anlaşılır gibi değil. Gözyaşlarını samimi kabul ediyoruz. Ama bir yanlışlık yok mu? Türk askeri Adada kalmaya devam etmiyor mu? Şimdiye kadar sadece toplum mesabesinde değerlendirilen Türk tarafı kurucu ortak devlet olarak, üstelik Rumlarla aynı siyasi eşitliğe sahip olarak Avrupa Birliği'ne giriyor. Onun için Sayın Denktaş'ın; "Oğlum'un partisi Plana evet derse yıkılırım..." şeklindeki beyanları da işin gerçekçilikten öteye duygusallığa da vurulduğunu ortaya koyuyor. Bunun Kıbrıs davasına hiçbir yararı yok. Duygu ve hamasete değil, gerçeklere bakalım... Zamanında gerekli adımları atmayıp, Türkiye'nin ve KKTC'nin bu denli sıkışmasına sebebiyet verenler şimdi vatanseverlik formatında söylemlerle zihinleri karıştırıyorlar! Zamanında kapıya gelen AB fırsatını, vizyon yokluğu sebebiyle tepen Ecevit bugün hayır kampanyası yürütüyor. Yıllar yılı Kıbrıs için bir şey yapmayan Demirel de, aynen "Dün dündür, bugün bugündür" mantığı ile, "AB uğruna Kıbrıs'ın yendiğini" söylüyor. Ve, "AB bir yıl sonra tarih verse ne olur, iki yıl sonra verse ne olur..." gibi savunulması mümkün olmayan bir mantık yürütüyor. İşte Ecevit'in, Demirel'in, Denktaş'ın otuz yıldır güttükleri politikalar ile, Kıbrıs meselesi günden güne çıkmaza girdi. Ama onlar bütün olup bitenlere rağmen, dünyanın geldiği noktayı doğru okumak istemiyor, hâlâ daha 1960'ların yetmişlerin kalıpları ile olaya yaklaşıyor. Gözyaşı ve hamaset... Bu mudur doğru siyaset?!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.