Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, hayli yüklü bir gündemi olan ABD ziyaretine başladı. Bu ziyaret esnasında, başta mevkidaşı Condoleezza Rice olmak üzere, bir çok ABD'li yetkili ile görüşmelerde bulunacak. Yine bu ziyaret esnasında, epey zamandır tartışılan "Ortak Vizyon Belgesi" taraflarca imzalanıp açıklanacak. Ortak Vizyon Belgesi, her iki ülke açısından, bağlayıcı hükümler taşıyan; anlaşma niteliğinde bir metin değil... Sadece Türkiye ve ABD arasındaki ilişkilere dair, genel temaları işleyen ve yürütülen politikaların ortak paydalarını tespit eden bir belge niteliğindedir. Belki gereğinden fazla üzerinde duruldu ama; bunun bir sebebi de, özellikle 1 Mart 2003 tarihindeki "Tezkere Meselesi"nden beri, iki ülke münasebetlerinde meydana gelen dalgalanmaların yol açtığı tereddüt ve endişeleri, bir ölçüde giderebilecek; halen iş birliğinin yürütüldüğü ve belli ölçülerde mutabakat sağlanan konularda; paralel politikalar ve ortak görüşlerin çerçevesinin çizilmesi ihtiyacıdır... Ortak Vizyon Belgesinin açıklanmasıyla, iki ülke ilişkilerinin en azından bir belirsizlik veya savrulma içinde olmadığı, inişli çıkışlı seyirlere rağmen, normal düzeninde yürüdüğü vurgulanmış olacaktır. Türkiye-ABD arasındaki politik münasebetler, içerde ve dışarıda belki de üzerinde en fazla spekülasyon yapılan konulardan biridir. Bu alanda Türk medyası, on yıllardır sağlıklı bir değerlendirme becerisini ortaya koymak yerine, iktidardaki hükümetlerin siyasi tandansına göre, daha çok sübjektif analiz ve yorumlar yapmayı tercih etmiştir. Dış politika yazan bir çok kalem, ya yabancı basından yalnızca işine gelen haber ve yorumlardan alıntı yaparak, yahut da diyalog içinde olduğu bazı gazeteci-yazar; politikacı ve lobicilerle (Ki, bunların bir kısmı "Türkiye uzmanı" diye tanıtılan eski CIA istasyon şefleri, genelde silah tüccarı veya petrol şirketlerinin de temsilcileri olan bazı danışmanlar, gözden düşmüş bir kısım politikacılar vs. tiplerdir.) gerçekleştirdikleri görüşmelerden aktarmalarda bulunarak, kendi tespitlerini mahza gerçekmiş gibi sunmaya çalışırlar. Öyle ki, bazen bir tek hadise ile, yahut belli bir dönemdeki siyasi atmosferin yansımalarından yola çıkılarak; bütünüyle ilişkiler tanımlanmaya çalışılır... Amerikan tarafında da durum çok farklı değildir. Herhangi bir sebeple Türkiye'den hoşnut olmayan bir gazeteci, oturup saçma sapan bir makale döşenebilir. Bu da Amerikan hükümetinin resmi görüşü imiş gibi, yerli medyanın Washington'daki bazı temsilcilerince lanse edilebilir... Mesela yakın geçmişte peş peşe ülkemiz aleyhine yazılar döşenen bir kişinin, ilişkili olduğu lobi şirketinin, Türkiye'nin tanıtım için kullandığı yüklü fonlardan gerekli payı almak için çırpındığı anlaşılmıştı!.. Elbette işini düzgün yapan yerli ve yabancı kalemler de var. Ama onların sesi maalesef diğerleri kadar gür çıkmıyor. Nedense olaya tarafgir bakanların yüzeysel ve gerçeklerden uzak görüşleri, daha çok revaçta imiş gibi görünüyor. ABD'de, Türkiye'ye özel ilgi gösteren bazı düşünce kuruluşları var. Buralarda Türkiye ile ilgili programlarda çalışan bazı Türkler veya Türk asıllı ABD vatandaşları da var. Bunlar ismi üzerinde "Türkiye Uzmanı"... Bu uzmanların garip yaklaşımları var. Öyle fanatik görüşler serdediyorlar ki, sanırsınız Amerikalılar tarafından itina ile seçilip de oralara yerleştirilmişler!.. Bu uzmanlar Türk medyasında çok sık boy gösterirler. Ama her seferinde garip bir şekilde; ya Türk-Amerikan ilişkilerinin çok kötü durumda olduğunu tekrarlarlar veya Türkiye'yi Muz Cumhuriyeti gibi; zayıf, güçsüz ve edilgen bir ülke şeklinde göstermeye çabalarlar. Eğer bunların söyledikleri doğru olsaydı, ABD ile olan münasebetler çoktan bitmişti! Bu uzmanlar ve bunların Türkiye'deki uzantıları, Abdullah Gül'ün son ziyaretini de Türk-ABD ilişkileri açısından ziyade; AK Parti iktidarının durumunu güçlendirmeye yönelik bir teşebbüs olarak değerlendiriyor... Onlara göre, aslında Başbakan Tayyip Erdoğan bu sıralarda gitmek istiyormuş ama; ABD tarafı, Türk Hükümeti ile bazı kurumlar arasındaki hassas dengelerde taraf gibi görünmek istemediği için; Bush'un programının müsait olmadığı ileri sürülerek randevu işi geciktirilmiş. Bu sebeple Abdullah Gül, daha fazla boşluğa meydan vermemek için bu ziyareti gerçekleştiriyormuş vs. vs. Acaba dünyanın süper gücü ile, bölgenin en önemli devletlerinden biri olan Türkiye'nin siyasi ilişkileri, bu derece günübirlik ve hükümetlere göre şekillenecek kadar sathi midir? Bu konu bir yazı ile bitmez...