Halkın oyuna şaşı bakanlar!..

A -
A +

Türkiye'deki elitist zihniyet oldum olası, halkı hor görmüştür, halkın reyine de hep şaşı bakmıştır. Tepeden inmecilere göre bu halk cahil; ne yaptığını, ne yapacağını bilmez. Dolayısıyla da ona güvenmek doğru olmaz... Bu öyle çarpık bir zihniyettir ki; çok partili siyasi hayata geçişten buyana geçen altmış yıllık zaman zarfında, sandıktan çıkan bütün neticeleri "karşı devrim" olarak algılıyor!.. Çünkü bunlara kalırsa, tek parti döneminde olduğu gibi yine herkesin Cumhuriyet Halk Partisine oy vermesi gerekir. 1946'da böyle olmadığını, olmayacağını görünce, açık oy gizli tasnif gibi ancak komünist ve faşist rejimlerde görülen bir sistem uygulanmıştır. 1946'da, CHP'nin iktidarı sandıkta değil fakat masa başında ayarlanmıştır. Ancak; dört yıl sonra halkın gerçek manadaki devrimine mani olunamamıştır. O gün bugündür de Türk Halkı bir daha CHP'ye tek başına iktidar izni vermemiştir. Hatta zaman zaman barajın altına da itmiştir! Halkın reyiyle alamadığı iktidarı, icabında antidemokratik yollardan alabilmek için akla hayale gelmedik formüller uygulanmıştır. Geçmişte defalarca başvurulan bu yöntemlere, şimdi de ısrarla sarılanlar var!.. Cumhurbaşkanlığı seçimini önlemek için Meclis'i kilitleyecek formülü Anayasa mahkemesinden çıkarmayı başaranlar, şu sıralarda başka atraksiyonların peşinde. Bunların topyekun şekilde cephe aldıkları şey; Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi. Şapkasından 367 tavşanının çıkaran Sabih Kanadoğlu diyor ki, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi çok tehlikeli olur. Kitabında bu görüşü yazmadığı halde; 367 meselesinde, kayıtsız şartsız Kanadoğlu'na destek veren YÖK Başkanı Teziç de aynı şeyi seslendiriyor: "Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi çok tehlikeli olur... Darbe demek istemiyorum ama, otoriter rejimlere yol açar..." diyen Teziç, bu konuda örnek olarak Latin Amerika ülkelerini gösteriyor. Devlet İktidarı ne demek?! Bunların sayesinde konuyu Anayasa Mahkemesine taşıyarak, Cumhurbaşkanlığı seçimini önleyen ve bununla adeta zafer sarhoşluğuna giren Baykal da, tıpa tıp aynı düşünceleri tekrarlayıp duruyor. Anayasa değişikliklerinin toplumda hiç tartışılmadığını filan söylüyor. Oysa bu mesele yaklaşık yirmi yıldır kamuoyunda tartışma konusu!.. Diğer taraftan Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok, "Çoğunluk her şey değildir..." diyerek, milli iradeyi hafife alıyor. Bu saydığımız önemli isimlerin hepsi de hukukçu. Hem de yılların hukukçusu. Biri Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından emekli. Biri yaşı yetmişe dayanmış Anayasa Hukuku Profesörü. Diğeri keza yetmişine merdiven dayamış bir avukat ve siyaset bilimi Doçenti. Sonuncusu da Türkiye Barolar Birliği Başkanı. Bu sayın başkanı, bir müddet önce Cumhurbaşkanı Sezer, Anayasa Mahkemesi üyeliğine getirmek istemişti. Ancak kendisi CHP üyesi olduğu için, bu atamanın doğru olmayacağını Sayın Sezer'e hatırlatmak zorunda kalmıştı! Şimdi Aynı Özok, Sezer'e tarafsızlığından ötürü müthiş övgüler düzüyor... Yine Sayın Özok, Başbakan Erdoğan'ın Anayasa Mahkemesi kararını eleştirmesine ateş püskürüyor ama; Deniz Baykal'ın aynı mahkemeyi tehdit mahiyetinde değerlendirilen sözlerini ise duymazlıktan geliyor!.. Ahmet Altan http://www.gazetem.net sitesinde, halkın oyunu hafife alan, hatta halkın oyunu tehlike olarak göstremeye çalışan ve devlet iktidarından bahseden hukukçular hakkında bakınız ne diyor: "...Dünyanın hangi anayasasında siyasi çoğunluğa verilmeyen devlet iktidarı kavramını gördünüz? Böyle bir kavram görmüş olamaz, çünkü anayasalar böyle "kimseye verilmeyen" bir "devlet iktidarı" olmasın diye yapılır. Anayasa böyle bir gizli iktidar bulunmasın diye oluşturulur. Eğer böyle bir "devlet iktidarı" varsa ve bu "siyasi çoğunluğa" verilmiyorsa, bu iktidar kim tarafından kime veriliyor? Bu iktidarı kim kullanıyor? Bu iktidarın anayasal ve yasal desteği ne? Bir devlette anayasal ve yasal desteği olmayan bir "iktidar" olabilir mi? ... Siyasi çoğunluğa verilmeyen bir "devlet iktidarı" ancak diktatörlüklerde olur ve bu iktidar halkın iradesine karşı silahla korunur. Bizim YÖK Başkanı anayasa profesörümüz, bir diktatörlük, silahlı bir zorbalık mı istiyor? Doğrusunu isterseniz bunun tek bir cevabı bulunuyor. Evet, böyle bir yönetim istiyor. Başka türlü, halkın iktidarıyla el değiştirmeyen, siyasi çoğunluğun denetimine verilmeyen bir iktidardan söz edemezdi. Sanıyorum bizim hukukçuların gözü döndü. Artık ne hukuk istiyorlar, ne yasa, ne anayasa. Bir zorbalık rejimini açıkça talep ediyorlar. Devleti, seçimle işbaşına gelen hükümetlerin denetiminden çıkarmayı arzuluyorlar. Seçimleri, halkın iradesini, parlamentoyu, hukuku, anayasayı yok etme peşindeler. Bu uğurda saçmalamaktan bile kaçınmıyorlar. Hukuka aykırı kavramlar uyduruyorlar. Devleti hükümet yönetir, hükümeti siyasi çoğunluk belirler, siyasi çoğunluk da halkın oylarıyla oluşur. Bu yapının dışında bir iktidar olamaz bir hukuk sisteminin içinde. Bu yapıyı parçalama peşindeler işte..."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.