Hangi tehlike büyük?..

A -
A +

İrticai tehlike mi, yoksa ülke bütünlüğüne ve güvenliğine yönelen tehlike mi?! Bu hususta artık bıkkınlık veren klişe lafların ötesinde, çok ciddi bir tesbit yapmak durumundayız! Zira ağacı seyretmekten ormanı görememek gibi garip ve tirajikomik bir hal kaçınılmaz olur. Şemdinli olaylarını inceleyen Meclis Araştırma Komisyonu, çok uzun bir rapor (670) hazırlamış... Bu raporun basına yansıması haliyle bölük-pörçük olacağından, vatandaşların büyük çoğunluğu raporun esas ve önemli kısımları hakkında pek fazla bilgi sahibi olamayacaklar. Çünkü mahiyeti icabı, bu rapora herkes sadece kendi penceresinden, yani tek yönden ve kendince önemli yahut haber değeri yüklediği noktadan ele alacaktır. Oysa Şemdinli olayları üzerindeki şalı kaldıramadığını; yani ülke güvenliği açısından hayati önem arz eden o şüpheli ve karışık patlamaları aydınlatamadığını, dürüstçe ifade eden Komisyon Raporu, bütün eksikliklerine rağmen pek çok dikkat çekici bilgiyi de sunmaktadır. Önce rapordan bir paragrafı olduğu gibi aktaralım: "Hakkari bölgesinin geçmişteki konumu, tarihsel geçmişi, sınır olduğu devletlerin niteliği gibi hususlar göz önünde bulundurulduğunda, bazı ülkelerin gizli servislerinin henüz bu yöremizden elini tam olarak çekmediği, ülkemizin Avrupa Birliği sürecinde kat ettiği süreç ve uygulamaların izlenmesi adı altında bölgeye asıl amaçları PKK terör örgütü ve/veya bu örgüte müzahir kuruluşlarla ilişki kurmak suretiyle bölgedeki huzur ve güven ortamının bozulmasına sebebiyet vermek olan bazı kişilerin turist olarak geldiği veya gönderildiği değerlendirilmektedir..." Aslında son derece basit, sathi ve biraz da naif bir yaklaşımla kaleme alınmış satırlar. İfade tarzındaki dağınıklıkları da bir kenara koyarsak, "Meclis Araştırma Komisyonu" gibi, önemli bir merciin hazırlamış olduğu söz konusu raporun böyle kritik paragraflarını daha dikkatlice ve tekrar tekrar okumalıyız. Yani büyüklerimiz okumalı ve üzerinde düşünmeli... Cumhurbaşkanı Sezer, Çankaya Köşkünde altı yılını doldurmak üzere. Gelecek sene bu vakitlerde bavullarını topluyor olacak. Şimdiye kadar yaptığı konuşmaların sayısı kaç tane oldu bilmiyorum ama, eğer altı tane konuşma yaptıysa, hemen hepsinde laiklik ve irtica konularını işledi. Harp Akademilerinde yaptığı son konuşmasında ise, irtica tehlikesini abartılı bir biçimde dile getirdi. Bundan dolayı da çeşitli çevrelerden haklı olarak tepkiler yükseldi. Gerçekten Sezer'in dillendirdiği biçimde bir tehlike var mıydı? Öylesine ki, kamu personelinden sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin, kendisinden belge istedi. Böyle bir belgenin ortaya çıkmayacağı belli. Ama Sezer gibi düşünen az sayıdaki köşe yazarı bu konuşmanın üstüne balıklama atladı!.. Oysa bu konuşmasında Cumhurbaşkanı, laiklik kavramını; Anayasa'nın 24. maddesinde ifadesini bulan tanımın dışında ve ötesinde, Sezer'in kendine ait, genel olarak hukukçular tarafından benimsenmeyen düşüncelerinin ürünü olarak anlatmaya çalıştı. Kavramı öylesine zorladı ki, bireysel dini yaşamın sınırlanması gibi uç noktalara taşıdı!.. Adı üstünde, konuşan Cumhurbaşkanı olduğu için, söylediklerinin yankısı da büyük oluyor. Acaba gerçekten iddia edildiği gibi bir irtica tehlikesi var mıydı? Bireysel dini yaşamı kısıtlamanın biçimi ve ölçüsü neydi? Daha doğrusu böyle bir şeye ihtiyaç var mıydı? Böyle bir uygulama yapılabilir miydi? Yapılsa demokrasiden, özgürlüklerden, temel insan haklarından ne gibi ağır ve kabul edilemez tavizler verilmiş olurdu? Türkiye demokrasi ve insan hakları konusunda geldiği bu noktadan geriye gidebilir mi, götürülebilir mi? Böyle bir şeye teşebbüs edilse ne olur? Tabii Sayın Sezer, konuşmasında bu gibi soruların hiçbirine cevap vermedi. Bundan sonra da vermesi beklenmiyor. Ama bu konuşma toplumda büyük bir gerginlik meydana getirdi... Cumhurbaşkanlarının görevi toplumu germek değil, gerginlikleri düşürmek değil midir? Hele Türkiye'nin terör olayları ve bölücülük hareketleri sebebiyle gergin olduğu bir dönemde böyle bir role daha çok ihtiyaç vardı. Oysa Sayın Cumhurbaşkanı, ülke güvenliği ve milli bütünlükten ziyade, öteden beri yaptığı gibi yine ağırlıklı olarak, ne olduğu tam tarif edilmeyen irticaın devlete sızmasından ve laikliğin tehlikeye sokulmasından bahsetmiştir. Burada tekrar sormak gerekiyor; Hangi tehlike büyük? Bölücülük ve terör mü? Yoksa irtica mı? Komisyon Raporundaki ifadeler ortada...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.