Bugünlerde Türkiye'de farklı alanlarda, çok hararetli tartışmalar cereyan ediyor. "Kürt Meselesi" ile ilgili yazılı ve görsel medyada her zamankinden yoğun haber ve yorumlar yer alıyor. Aynı şekilde "Alevi Meselesi" hakkında da, bugüne kadar görülenden daha fazla bir aktivite hüküm sürüyor. Belki de ilk defa Alevi kimliği ile yapılan bir miting, geleneksel Alevi kuruluşları tarafından pek olumlu karşılanmadı. Sebebi ise, bu tarz yaklaşımların provokasyonlara açık olduğu ve daha önce de birçok kez yaşandığı üzere, birtakım mihrakların karışmasıyla istenmeyen durumların meydana gelme ihtimali... Bu arada Diyanet İşleri Başkanlığının tavrını etkilemek üzere de hayli baskı söz konusu. Ancak Alevi dernek ve vakıfları, kendi aralarında da önemli görüş ayrılığı yaşıyorlar. Özellikle Avrupa ülkelerinde organize olan bazı kuruluşlara karşı ciddi reaksiyonlar var. Görülen o ki, okullarda din dersi mecburiyetinin kaldırılması, Diyanet Bütçesinden Alevilere de pay verilmesi ve cemevlerine ibadethane statüsü verilmesi gibi konularda tartışmalar giderek alevlenecek. Bakalım nasıl bir sonuç çıkacak? Diğer taraftan DTP, Bölücü Örgüt'ün etkisiyle bir süre önce hız verdiği sokak hareketlerinden beklediği sonucu alamadı. İçeriden ve dışarıdan gelen tepkiler, bu partiye çıkmaz sokağa saptığını etkili bir şekilde hatırlattı. DTP şimdi, yeni bir söylem geliştirmeye çalışıyor. Yani çatışma ortamı yerine, diyalog ve karşılıklı anlayış ortamının sağlanması... Ancak bu ortamın sağlanabilmesi için, DTP'lilerin; her şeyden önce Bölücü Örgütün dayattığı davranış biçiminden kaçınmak gerektiğini unutmamaları gerekiyor. Başbakan Erdoğan ve eşinin, partisine mensup milletvekillerinden Nursuna Memecan'ın evinde verdiği bir yemeğe katılması; medyanın her zamanki garip tutumu sebebiyle, küresel krizden daha fazla tartışıldı! Sebebi de, bu yemeğe davet edilmeyen bazı meslektaşlarımızın duyduğu rahatsızlık... Kimisi doğrudan Erdoğan ailesini hedef aldı, kimisi milletvekili Nursuna Hanımı ve eşi karikatürist Salih Memecan'ı, kimisi de o yemeğe davet edilen bazı gazetecileri tefe koydu! Yani medya dünyası, yabancısı olmadığı tuhaf tartışmalardan birini daha yaşadı... Başlıktaki konuya gelince, hatırlarsınız, CHP Lideri Baykal'ın "Çarşaf'a rozet" açılımı üzerine tepkilerini merak ettiğim isimlerden biri de, partinin genel sekreteri olan Önder Sav'dı... Sav'a göre, bu durum CHP'nin laiklik refleksinin sıcak suda yavaş yavaş haşlanan kurbağa misali, yok edilmesi imiş. Biliyorsunuz denek olarak hayvanların kullanıldığı pek çok bilimsel deney vardır. Pavlov'un Köpekleri, çift bölümlü akvaryumdaki köpek balıkları ve de kurbağanın yavaş yavaş ısıtılan suda haşlanması... İşte Sayın Sav, partisinin geleceği ile ilgili buna benzer bir endişeyi taşıyormuş. Fakat bazı meslektaşlarımız da (Mesela Zaman'dan Bülent Kömürcü), esasen ısınan suyun; CHP'nin laiklik refleksini bertaraf etmekten ziyade, galiba daha çok Önder Sav'ın pozisyonunun ilgilendirdiğini söylüyor. Zira Sav'ın bütün savunma ve karşı çıkmalarına rağmen, Deniz Baykal'ın tüzük değişikliği ile ilgili olarak olağanüstü kurultaya gitme kararı almasından beri, birilerinin suyu ısınıyormuş... Şimdi merak edilen iki husus şu: Bir, "Çarşaf'a rozet" açılımı nereye kadar gidebilecek? İki, bu kurbağa haşlanması örneği, hangi fanide gerçekleşecek?!.