Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, kesinlikle hukuk tarihimizde iz bırakan isimler arasına girmiştir... Yüksek Mahkemede başkan yardımcılığı ve başkanlık görevini deruhte ettiği günden beri, yargıçlığı yücelten kararlı tavrıyla; en kritik anlarda sergilediği dik duruşuyla, benzer konumda bulunan kimilerinin pek de gösteremediği objektif yaklaşımlarıyla, gerçekten fark atıyor. Varsın birileri onu, "hukuk diploması bile yok..." diye küçümsemeye çalışsın, hiç dert değil. Kim ne derse desin, Sayın Kılıç, pek çok hukukçuya nal toplatacak bir birikim ve hukuk nosyonuyla görevini bihakkın ifa ediyor. Haşim Kılıç'ın önceki gün, yeni seçilen üye Prof. Erdal Tercan'ın ant içme töreninde yaptığı konuşma, yukarıdaki tespitin en güçlü dayanaklarından biridir. Muhtemelen Kılıç'ın irad edeceği nutkun mahiyetine binaen, belki de ilk kez, Yargıtay ve Danıştay başkanları bu törene iştirak etmediler veya edemediler! Ama Kılıç'ın sözleri hakikaten kılıç gibi keskin ve o derece etkili idi. Yüksek Yargının geçmişinde benzeri pek de fazla olmayan, önemli manifestolardan biridir bu nutuk ve bir hukukçu olarak şahsen her cümlesinin altına imzamı atarım. Sayın Kılıç, yargının bir toplumdaki temel fonksiyonunu vurguladıktan sonra, mahkeme kapısından hakkını alamadan eli boş dönenlerin; demokratik rejimin geleceğini tehdit eden, en ciddi tehlike grubunu oluşturduğuna dikkat çekerek yargı sisteminin bugünkü halini şöyle özetledi: "Tıkanmış, hantal işlemeyen çağ dışı bir yargı sistemiyle geleceğe umutla yürüme imkanımız kalmamıştır. Bu sistem bu ülkeye yakışmıyor. Halkımız yasamadan, yürütmeden ve yargının temsilinden sorunların çözümünü bekliyor. Suçlu aramanın anlamsızlığı açıktır. Bu sorunlara çözüm üretmesi gereken herkes oluşan tablodan sorumludur..." Kılıç buradan hareketle, Yüksek Yargı Organlarının öteden beri takındıkları yanlış tavrı da çok açık yüreklilikle eleştirdi: "Yüksek yargının değerli mensupları da özeleştirisini cesaretle yapma erdemini göstermelidir. Yıllardır yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı örtüsü altında, yüksek yargının içine düşürüldüğü durumu kimsenin savunacak mecali yoktur. Yargı organlarına yapılan seçimleri kimin seçtiği ya da kimin seçildiği gözetilerek bir yerleri ele geçirme planı olarak niteleme, demokrasi anlayışı ile bağdaşmadığı gibi, yargı mensuplarına yapılan bir büyük saygısızlıktır..." Evet, bugüne kadar yargının birilerinin arka bahçesi gibi görülmesinden ve yaşanan onca skandallardan rahatsızlık duymayanların, şimdi kalkıp "yargıyı ele geçiriyorlar..." diye yırtınması çok manidar doğrusu! Haşim Kılıç bir diğer önemli konuya da parmak bastı: "Yüksek yargının değerli mensupları, önerilen her çözümü 'kaos yaratır' nitelemesiyle peşinen reddetme alışkanlığından vazgeçmelidir. Yargı gücünü vesayete dönüştürerek, bunu yargı bağımsızlığıyla meşrulaştırmaya çalışmanın hukuk devletinde yeri olamaz..." diyerek, Yargıtay ve Danıştay Başkanlarının; yeni daire kurulması ve Anayasa mahkemesine bireysel başvuru hakkına dair eleştirilerine, çok çarpıcı bir karşılık verdi. Türkiye'nin adil yargılama hakkının ihlalinde, Avrupa Konseyine üye 47 ülke arasında maalesef ilk sırada yer aldığına işaret eden Kılıç, "Süper Temyiz" iddialarının asılsızlığını, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarından ve bazı AB üyesi ülkelerin uygulamalarından örnekler vererek çok net biçimde izah etti. Tek kelime ile bravo!