Türk milletinin, sosyolojik incelemelere çok ciddi şekilde konu olacak zaafları, alışkanlıkları ve yadırganır davranış biçimleri vardır!.. Böyle hüküm yüklü bir cümle ile yazıya girmek, haklı olarak bazılarının itirazına yol açabilir belki. Denilebilir ki, bireysel nitelikteki bazı olaylardan yola çıkılarak toplumun bütününe yönelik bir yargılama yapılamaz. Ama tek tek kişilerden sadır olduğu için "bireysel" gibi görünen veya birkaç kişinin meydana getirdiği küçük bir grubun sergilemesi yüzünden, lokal, sınırlı, bir yere, belli bir olaya ve duruma bağlı olarak, yahut onun neticesi ya da etkisi sebebiyle baş gösteren davranış biçimleri aslında, yurdun her bölgesinde, yani toplumun genelinde görülen tavır ve hareket tarzları ise ne diyeceğiz? Sözü nereye getireceğimi anladınız herhalde! Dün bütün gün televizyon ekranlarından, bir kına gecesinde, insanlarımızın havaya sıktığı yüzlerce merminin görüntülerini izlediniz. Bugüne kadar, maçlarda galip gelen takımın taraftarlarının, düğün sahiplerinin, asker uğurlayan kalabalıkların, çocuğu doğan babaların ve onun akrabalarının; hasılı sevinç ve heyecan doğuran küçük-büyük envai çeşit gelişmenin akabinde izlediğiniz gibi... Yalnız bu defa tabancalarla havaya mermi sıkanların arasında hayli önemli adamlar var. Daha öncekilerde de vardı ama, bu kere kameralar devrede olduğu için görüntüler bütün Türkiye'de seyredildi. Yarın öbür gün AB ülkelerinde de muhtemelen; (İşte üye yapmak istediğimiz Türkiye'nin parlamenterleri!..) diye montajlanmış bu görüntüler yayınlanırsa şaşmayalım. Çünkü daha önce yaşanmış ve ölüm ve yaralanmalarla sonuçlanmış benzer görüntüler AB medyasında fazlasıyla yer buldu. Elbette mesele, (AB bu işe ne der acaba?) endişesi değil. Mesele toplumun ve bireylerin sorumluluk anlayışı ve sosyal hayatın düzenini olumsuz yönde etkileyecek davranış biçimlerinin önüne geçilip geçilemeyeceğidir... Bugüne kadar kaç masum insan böyle olaylarda hayatını kaybetti acaba? Kaç tane düğün merasimi cenaze merasimine dönüştü? Kaç insan yaralandı veya sakat kaldı? Kaç kişi durduk yerde, katil oldu veya suçlu kimliği ile kanun pençesine düştü? Bu olaylarla ilgili olarak devletin ilgili makamlarının veya bilimsel araştırma yapan kurumların kapsamlı bir çalışması var mı? İşte, böyle bir çalışmanın olmaması ve geçmişte cereyan etmiş bunca acıklı hadisenin bize ibret vermemesi; zaten toplum olarak sorumluluk anlayışımızı ortaya koymuyor mu? Yüzlerce insanın içinde silahla ateş eden kişilerin sıfatı ister milletvekili, ister bakan, isterse bir partinin grup başkan vekili olsun; sonuç açısından ne fark eder? Hiçbir şey! Çünkü bir partiye mensup olmayan, milletvekili de olmayan ama, en az onlar kadar önemli başka makam ve mevkiler işgal eden, veya hatırı sayılır servetlere sahip olup iş adamı sıfatıyla ülkede belli bir yeri ve ağırlığı olan insanlar da aynı şeyi yapıyor... Hasılı kelam; isim, etiket, rütbe, makam, mevki, yaş, servet vb. kriterler bir yerde hiç mesabesinde. Esas olan kişi ve toplum olarak hal ve hareketlerimizde gösterdiğimiz, özen, dikkat, nezaket, mesuliyet ve hakşinaslıktır. Mesela insanlarımız yaya iken, yani ayakları yere basarken hayli nazik ve kibardırlar. Hemen herkes bir yere girerken, çıkarken vs. (Siz buyurun, rica edereim siz buyurun lütfen!..) gibi insana memnuniyet veren nezaket gösterisinde bulunur. Ama aynı insanlar dört tekerleğin üstüne çıkınca sanki akılları da bir karış havaya kalkıyor! Ne hikmetse herkesin acelesi var! Herkes birbirini sollamaya-sağlamaya çalışır. En ufak bir zıtlaşmada hemen arabaların camlarından el-kol işaretleri... Ardın da ıslıklar, klaksonlar, hakaretler, küfürler ve kavgalar!.. Ne oluyor insanlarımıza acaba? Niçin herkes kurulmuş yay gibi bu kadar gergin? Nedir bu acele, yollardaki bu şuursuz yarışlar?! Son üç dört günde, hatalı sollamalardan veya aşırı sür'atten kaç tane aile toptan mezara gitti? Topluluk içinde silahla ateş etmenin, trafikte aptalca, manyakça yarış yapmanın; hatalı sollamaların çoğu zaman hayatlara mal olan hatalar, yani hayati yanlışlar olduğunu bir gün öğrenebilecek miyiz acaba?