Öteden beri kaybettikleri seçimlerin sonucunu, "karşı devrim" gibi saptırmaya çalışan zihniyetin uzantıları; şu sıralarda yine büyük bir hazımsızlık içerisinde!.. Bazen iyi ücret karşılığında tetikçilik yapan, bazen de işsiz kalınca durumdan vazife çıkaran; ama her halükarda devletten yana görünüp; "güçlülerin" davulunu çalan kalemler, devletin kalelerinin bir bir düşmesinden, direnmesi beklenen odakların da hiçbir direnme göstermeden teslim olmasından dem vuruyorlar... Şu çarpık zihniyete bakınız! Bunlara göre Cumhurbaşkanlığı makamı bir kale, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı bir kale, YÖK Başkanlığı bir kale, TÜRK - İŞ Başkanlığı bir başka kale... İyi de bu makamlar kime ait kaleler? Ve kimler tarafından düşürülmüştür?! Bu çarpık zihniyete göre, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bir kısmı, bazı görevlere gelemez... Eğer gelirse, onlara göre kaleler düşmüş olur! Bu düpedüz, ayrımcılık ve bölücülükten başka bir şey değildir. Yani "Diyarbakır bizim kalemizdir. Onu teslim etmeyiz..." diyenlerle, Anayasa Mahkemesi Başkanlığını, YÖK'ü ve Türk -İş'i kale diye nitelendirip düşmesinden dem vuranlar aynı paralelde... Şimdi bu şekilde saçmalayanlar, bir taraftan da birlik -beraberlik, kardeşlik vs. den bahsederler... Peki, bunlar samimi ve inandırıcı olabilirler mi? Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlık yapmış Sayın Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı seçilmesini veya yıllardır Başkan Yardımcısı olarak görev yapan Sayın Haşim Kılıç'ın Anayasa Mahkemesine başkan olmasını, tehlike olarak görmek veya bir takım kalelerin zaptı şeklinde değerlendirmek hangi sakat mantığın sonucudur? Türk -İş Genel Sekreteri'nin genel kurulda, delegelerin iradesiyle bu defa Genel Başkanlığa seçilmesini; kimsenin bilimsel liyakatine bir şey diyemediği bir saygın profesörün YÖK Başkanlığına tayin edilmesini, savaş terminolojisi değerlendirmek ve "direnmesi gerekenler direnmeyip hayal kırıklığına uğratıyor..." diye kışkırtıcılık yapmak medya etiğine sığar mı? Bu vatandaşlar kendilerini birinci sınıf, kendi zihniyetinde olmayanları da ikinci sınıf mı görüyorlar?! Bu ne sefil zihniyettir? Demek ki, demokrasi, eşitlik, kardeşlik vs. bunlara göre birer paravan!.. Kendilerinden oldu mu her şey pek güzel. Kendileri gibi düşünmeyen herkes de onlar için tehlike ha?! Vah şu zavallılığa... Bu sayın vatandaşlar, besbelli hazım zorluğu çekiyorlar. Hazımsızlık iyi bir şey değil. Kendilerine tavsiyemiz, demokrasiye sözde değil, özde inanmaları... Eğer demokrasiye gerçekten inanıp onu hazmedebilirlerse; kendi ülkesinin vatandaşlarının tabii haklarını kullanıp, meşru yollardan devletin önemli makamlarına gelmesinden rahatsız olmazlar. Ama demokrasiyi sadece demagoji ve kandırmaca için bir alet olarak kullanmaya devam ederlerse, daha çok rahatsızlık duyarlar. Çünkü bunlar halka yabancılaştıkça, milletin değerlerini inkar ettikçe vatandaştan asla yüz bulamazlar... Bu, "Kaleler düşüyor, direnmesi beklenenler direnmiyor..." gibi tahrik ve kışkırtmalar çok ayıp şeyler. Onlara bir fayda getirmez. Ama topluma zarar verebilir. Kışkırtma ve ajitasyonların insanları kolayca provoke ettiği günler artık geride kaldı. Bunu anlasınlar artık!..