Olaylar herkese tanıdık geliyor. Herkes ağız birliği etmişçesine; "Biz bu filmi daha önce görmüştük..." diyor demesine ama; bütün bunlara rağmen olayların önü arkası kesilmek bilmiyor!.. Birileri, sokaktaki tinerci çocuklara kadar; her yaştan tetikçi, bombacı bularak organize biçimde ülkeyi karıştırmaya devam ediyor. Edebiliyor... Fitne ve fesat çıkarmak için, doğru ile yanlışı ayırt etme bilincinde olmayan çocukları kullanacak kadar; hain, acımasız ve ölçüsüz şer güçler!.. Güpegündüz cami önüne el bombası, yahut akşamın bir vaktinde Cumhuriyet gazetesinin bahçesine molotofkokteyli atan çocukların yaşı, 10 ila 14 arasında değişiyor... İki hafta önce Nevruz olaylarında, eline birkaç kuruş verilerek polise taş atma ve dükkan camlarını kırma eylemine karıştırılanlar da yine aynı yaşlardaki çocuklardı. Tamam olaylar bildik cinsten... Benzerlerini bilmem kaç kere, hep beraber gördük. Kemal Sunal filmlerini yüzlerce kere seyretmeye yatkın bir toplum olarak; bunlardan nasıl bir sonuç çıkarıyoruz? Üniversitelerde körüklenen kavgalar, çatışmalar veya sokaklardaki kitlesel eylemler; yahut önemli hedeflere yönelik saldırılar filan... Hepsi müthiş bir benzerlik içinde ama; nasıl oluyor da, aynı tezgâhlar tekrar tekrar kurulabiliyor? Nasıl oluyor da, bilinen bu tezgâhlara dayanılarak; ülke siyaseti belli bir istikamete sürüklenebiliyor? Yıllardır bu malum tezgâhlar konusunda, herkes birbirini uyarıyor. "Aman tuzağa düşmeyelim." "Aman kirli oyunlara alet olmayalım... Aman geçmiş günleri unutmayalım" filan! Peki bunca uyarı mesajlarına, dikkat çekme gayretlerine rağmen; niçin her seferinde şer güçler önemli ölçüde başarılı olabiliyorlar? Bir tuhaflık var ama, nerede?! Devletin meşru nizamını gayrimeşru yollardan devirmeye çalışanlar; yavuz hırsız misali, şaşırtıcı bir konuma sahip... Hem suçlu hem güçlü! Hatta "ali kıran baş kesen!.." İşin püf noktası, herhalde şimdiye kadar bu başıbozuklara hesap sorulmamış olması! Adamların anayasal suç işledikleri tespit edilmiş. Ama hiçbirine, "Ahbap bu ne iştir?" diye sual edilmemiş. Onlar da nasıl olsa yanımıza kâr kalıyor diye, yollarına devam etmiş... Bazılarının kırk yıl boyunca, darbe, cunta ve çete oluşumları içinde, ülkenin rejimini devirme macerasını sürdürebilmesi başka nasıl izah edilebilir? Bakınız Güney Kore'de, askerî darbe yapan iki eski devlet başkanı yargılanıp ağır hapis cezalarına çarptırıldılar... Bizde kaç darbe veya darbe teşebbüsü oldu... Peki kaçının faillerine hesap sorulabildi? Hesap sorulmaya sorulmaya öyle bir noktaya gelindi ki; bunlar kazara ifadeye çağrılsa, derhal mağdur veya kahraman oluveriyorlar!.. Ajanları, ajitatörleri, provokatörleri ara sıra suçüstü yapıp onların fotoğrafını basarak; "Biz bu filmi görmüştük..." demek bir şey ifade etmiyor. Kirli oyunları tezgâhlayanları mahkemede hesap verirken görebiliyor muyuz? İşte önemli olan burası.