Herkes durumdan vazife çıkarırsa...

A -
A +

Başbakan Erdoğan, Yargıtay'ın yetkisi olmadığı halde; "durumdan vazife çıkararak" malum bildiriyi yayınladığını söylüyor! Bu "durumdan vazife çıkarma" işi, son derece netameli bir konu... Biliyorsunuz 28 Şubat Sürecinin 'başlama vuruşu' da bu ifade ile yapılmıştı!.. Ama bu defa durumdan vazife çıkarma platformu askeri değil de, yargısal oldu. Yalnız Şubat günlerinde ufak bir değişiklik var... 18 Şubat 2008 tarihinde, Başkent Üniversitesinde bir panel yapılıyor... Konuşmacıların tamamı, darbecilik ve devrimcilik alanında ün yapmış eski tüfekler: Emekli Başsavcılar Sabih Kanadoğlu ve Vural Savaş, emekli Org. Şener Eruygur ve emekli Prof. Mümtaz Soysal... Sabih Kanadoğlu konuşmasında laiklik ve cumhuriyet ilkelerinin tehlikede olduğunu belirterek; "Hukuku bir silah olarak kullanmalıyız..." diyor. Onu dinleyen Sarıkız ve Ayışığı romanlarının (pardon darbe planlarının) müellifi Şener Eruygur da kendince espri yapıyor: "Bu söylenenlere sonuna kadar katılıyorum. Ama alkışlayamıyorum. Çünkü Ben alkışlayınca darbeye çağrı oluyor..." diyor. Vural Savaş da şöyle devam ediyor: "Ben olsam hemen davayı açardım. Çünkü beklendikçe riske giriliyor. Görev süresi biten üyelerin yerine hükümetin zihniyetinde kişiler atanır. İş işten geçmiş olur..." Mümtaz Soysal ise kendisinin emekli bir öğretim üyesi olduğunu unutup muvazzaf bir general gibi görüyor olacak ki; sonunda taarruz emrini veriyor! Şöyle diyor yaşlı Prof: "Şimdi bunlar hukukun ırzına geçmek üzereyken biz hakkın savunucusu olduk. Bunlarla haklı olarak vuruşacağız ve sonunda kazanacağız... Büyük taarruz başlayacak. Bir büyük tehlike ile karşı karşıyayız. Bunun için seferberlik ilan edilmelidir." Yaşı seksene gelmiş Soysal'ın bu militanca konuşmasına aynı tondan cevap vermek gerekirse, söylenecek çok şey var ama; konu o değil. Çünkü yaşı yetmişi aşmış bir savcı veya yargıç; hukuku silah olarak kullanmaktan bahsediyorsa, seksenlik hukuk profesörü de 'taarruz'dan, 'vuruşmak'tan filan dem vuruyorsa... Onlara hukukun ne olduğunu anlatmak hiçbir fayda vermez... Ama gelin görün ki, bu yaşlı silahşorların yukarıdaki konuşmalarından sadece 28 gün sonra; yani 14 Mart 2008'de, İktidar partisi aleyhine kapatma davası açılıyor. İddianamedeki kimi ifadeler de şaşırtıcı benzerlik içinde!.. Yargıtay Başkanlar Kurulu Bildirisinde ise; "Yargının bağımsızlığının hazmedilemediği" ve "Hükümete yandaş bir yargı oluşturulmaya çalışıldığı"ndan bahsedilerek; bu kapatma davasına arka çıkılıyor. Yani bal gibi durumdan vazife çıkarılıyor... Yargıtay bu bildiri ile; her şeyden evvel, üstüne vazife olmayan bir işe kalkışarak, Anayasa'nın kuvvetler ayrılığı prensibini düzenleyen 7'nci maddesini açıkça ihlal etmiştir. İkinci olarak sürmekte olan bir dava sürecini etkilemeye dönük teşebbüsle Anayasa'nın 138'inci maddesine aykırı bir eylem yapmıştır. Üçüncü olarak bildiriye esas malzeme gibi gösterilen "yargı reformu tasarısı"nın AB makamlarına iletilmiş olmasına karşı çıkılarak; uluslararası anlaşmalar konusundaki Anayasa'nın 90'ıncı maddesi hükmü çiğnenmiştir. Dördüncü olarak da, güya Anayasa değişikliği çalışmalarını eleştirmek için kullanılan, Meclis'in yasama faaliyetlerini ve hükümeti hafife alıcı, aşağılayıcı üsluptur. Bununla Türk Ceza Kanununun 301'inci maddesine giren suç işlenmiştir. Netice: Yargıtay Daire Başkanlarının, hâlâ daha "Bu bizim görevimizdir..." türünden vazife arayışına girmesi beyhude! Hukuku zorlayarak bir sonuç almak mümkün değildir. Zira hukuk vuruşma değil, adalet vasıtasıdır...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.