Herkes işini yapsa durum düzelecek!

A -
A +

"Ergenekon terör örgütü" olduğu iddia edilen yapılanmaya dair iddianamede yer alan bilgi ve belgeler, medyada ifşa edildikçe, Türkiye'nin ne mene badireler atlattığı daha iyi anlaşılıyor. Bir dönemin yüksek komuta kademesinin, kendi asıl işlerini bir kenara itip, üstüne vazife olmayan siyasi işlere ne kadar da yoğunlaştığını seneler sonra dehşet içinde öğreniyoruz... Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini, antidemokratik yollarla iktidardan düşürmek için neler planlanmış neler! Nitekim resmî belge olarak mahkeme dosyalarına da girmiş bulunan, Özden Örnek'e ait "günlükler" ile; Ergenekon sanıklarından Şener Eruygur, Hurşit Tolon ve Mustafa Balbay'dan ele geçirilen belgeler, o kadar birbiriyle örtüşüyor ki, 2003 yılından itibaren girişilen darbe hazırlıkları artık şüphe götürmez derecede ispatı vücut ediyor... Görünüşte Askerî Şûra hazırlığı olarak yapılan bazı toplantılarda, esasen hükümeti devirmek için izlenecek yol ve yöntemler tartışılmış, sunumlar yapılmış!.. Afiş asmaktan gazetelere ilan vermeye kadar detaylandırılan bu çalışmaların, anayasa ve kanunlarla silahlı kuvvetlere verilen görevlerle, en ufak bir ilgisinin bulunmadığını; belirtmeye gerek var mı bilmiyoruz ama, o dönemde kimi komutanların asli iş olarak, hükümetin yerine geçip ülkeyi yönetmeye kilitlendiği şüphe götürmüyor. Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven kod adlarıyla anılan darbe öncesi, sırası ve sonrası planlarda, yargı, üniversite ve sendikalar üzerinde oynanmak istenen oyunlar ürkütücü. O dönemin bazı muvazzaf generalleri, yargıdan ümit kesmiş görünüyor. Ağırlığı üniversite ve sendikalara kaydıralım diye öneride bulunuyor. Bunun altyapısı için rektörlerle ortak toplantılar yapıyor... Vay anam vay! Bugün sanık konumundaki bir orgeneral, temaslarının neticesini aktarırken, üniformalı darbecilerden daha hızlı ve hevesli görünen kimi rektörlerden bahsediyor... Şu özerk bilim kurumlarının başındaki zihniyete bakın hele! Neyse, onların bir kısmı da artık darbe teşebbüsü sanığı sıfatıyla tutuklanmış bulunuyor. Bir de kimi iş adamlarıyla yapılan derin görüşmelerdeki diyaloglar var... dudak uçuklatacak cinsten! Hasılı ülkeyi büyük bir kaosa sürükleyecek bir niyet ve teşebbüs, çok şükür fiiliyata geçemeden akamete uğramış. Ancak burada çok kritik bir husus var. Hâlâ daha Türkiye'nin, askeri vesayet altında bir rejimle yönetilmesini savunanların sesleri oldukça yüksek çıkıyor. Halk tabanında ciddi bir destekleri yok ama, devletin kuruluş sürecinden beri bir şekilde ele geçirip muhafaza ettikleri güç mekanizmaları sayesinde, etkilerini sürdürebiliyorlar. 1961 Anayasası, tek parti döneminden sonra; bunlara vesayet rejimini sürdürme, konumlarını güçlendirme imkanı veriyordu. 1982 Anayasası ile de aynı avantajlar garanti altına alındı. Zira her ikisi de ihtilal yönetimlerinin eseri idi!.. Bazılarının yeni ve demokratik bir anayasa yapılmasına şiddetle karşı çıkmasının maksadı anlaşılıyor değil mi? Yeni anayasada "herkes kendi işini yapacak" diye hüküm getirilirse, vesayetçilerin fena halde keyfi kaçacak. Ama ülkede işler yoluna girecek!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.