Yazının başlığı, esasen 1982 Anayasasının "Kanun önünde eşitlik" başlığını taşıyan 10. Maddesinin özetidir. Yani "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz..." şeklinde derpiş edilen hüküm. Kısaca, 'Hiç kimse dokunulmaz değil' anlamına gelir. Aynı hüküm 1961 Anayasasının da 12. Maddesinde aynı kelime ve cümleler ile mevcut idi. Amma bu hükme rağmen, birileri elindeki ve belindeki silahların verdiği güçle, "durumdan vazife çıkarıp" anayasayı rafa kaldırarak, devlete el koydu ve "DEVLET BENİM..." dedi. Oysa devletin yegane sahibi olan milletin iradesi, onlara böyle bir yetki vermemişti!.. Dün de burada kısaca temas ettik. 12 Eylül Darbesinin tepe yöneticileri, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya hakkında tanzim edilen iddianame, siyasi tarihimizin çok önemli kilometre taşlarından biridir. Şayet hayatta olsalardı, Nurettin Ersin (KKK ve Genelkurmay eski başkanı), Nejat Tümer (DKK) ve Sedat Celasun (JGK) da aynı iddianamenin içinde yer alacaktı. 27 Mayıs Darbesi hakkında bu ülkede herhangi bir kovuşturma yapılmadı, yapılamadı. 1971 Mart'ındaki darbe teşebbüsü için bir yargılama süreci başlatıldı ancak, işin ucunun üst komuta kademesine uzandığı görülünce, yargılama oracıkta durduruldu ve alt rütbelerdeki birkaç subay ve bir iki generale verilen sembolik cezalarla yetinildi... Kenan Evren 1917 doğumlu, doksan beş yaşında. Tahsin Şahinkaya da 1925 doğumlu, seksen yedi yaşında. Her ikisinin de sağlık durumu, yaşları itibariyle zaten iyi değil. Dolayısıyla haklarındaki iddianamede yer alan "Ağırlaştırılmış müebbet hapis" talebi, biyolojik ömür ve fiziksel durumları göz önüne alındığında, çok özel bir anlam ifade etmiyor. Ancak aradan otuz küsur sene geçmesine rağmen, anayasa ve kanunların ağır suç saydığı bir eylemden dolayı; faillerinin geçmişte yaptıkları görev, taşıdıkları rütbe ve sıfatları ne olursa olsun, kanun önünde hesap vermeleri, sembolik olarak çok şey ifade eder. Yani hiç kimsenin dokunulmaz olmadığının, kâğıt üzerinde bir hüküm değil de; yaşanan bir hakikat olarak görülmesi, başkalarına da ibret olmak açısından fevkalade önemlidir. 12 Eylül idarecilerinin, hayli ilerlemiş yaşlarında yargılanmasına bu açıdan bakmalıdır. Aynı şekilde genelkurmay eski başkanı İlker Başbuğ'un da Andıç ve İrtica ile Mücadele Eylem Planı dolayısıyla soruşturmaya tabi tutulması, hukuk devletinin işlerliği ve "kanun önünde eşitlik" düsturunun fiilen geçerliliğinin irdelenmesi bakımından, büyük önem arz ediyor. Beraat-i zimmet asıldır. Yani kural olarak, haklarında kesinleşmiş mahkeme kararı olmayan herkes suçsuzdur. Mesele, gerektiğinde kanun önünde herkesin hesap verme noktasında eşit olması. Yani, er ile orgeneral arasında, çoban ile cumhurbaşkanı arasında; işçi ile patron arasında, kişilik hakları bakımından herhangi bir ayrıcalığın gözetilmemesidir. Bugüne kadar Türkiye'nin pratiğe geçiremediği şey, işte bu eşitlik meselesi idi. Son gelişmeler, hukuk devletinin yerleşmekte olduğunu gösteriyor. Taşlar daha da yerine oturacaktır.