Bir ay içinde on iki şehit verdik! Terör olaylarının yeniden artmasını herkes bir şekilde kritik ediyor. Her sene bu mevsimde, havaların ısınması ve karların erimesiyle birlikte; terör yuvalarında bir kıpırdanma olur. Bunu tabir yerinde ise artık kanıksadık!.. Ama bu sene, üstelik terör örgütünün 'eylemsizlik' kararı aldığının iddia edildiği bir dönemde bu saldırılar neyin nesi? Anayasa değişikliğini engellemeye dönük provokasyonlar mı? Yoksa "Açılım Süreci"ni akamete uğratmak için çabalar mı? Yoksa her ikisi birden mi? Yoksa Ergenekon, Balyoz, Kafes vs. darbe planları ile ilgili soruşturmalara tepki, karşı hamle ve davaları istikametinden saptırma, sonuçsuz bırakma girişimi de bu maksatlara dahil mi? Evet tek tek de olabilir, bunların hepsi de olabilir. Açılım sürecinin başlamasının hemen ardından, 27 Mayıs 2009'da Hakkari-Çukurca'da; mayın patlamasından dolayı, biri yarbay olmak üzere yedi askerimiz şehit düşmüştü. Daha sonra bu mayının orduya ait olduğu bilgileri ortaya çıktı. Konu halen soruşturma altında... 7 Aralık 2009'da Tokat Reşadiye'deki saldırı gerçekleşti ve yine yedi tane şehit verdik. Bir gün sonra, yani 8 Aralıkta DTP aleyhine kapatma davası görüşülmeye başlandı ve parti kapatıldı. Taş atan çocuklarla ilgili yasa tasarısının Meclis'te görüşülmesi de ertelendi. Ergenekon operasyonlarının başladığı Haziran 2008 tarihinden sonra da, ülkede peş peşe terör eylemleri vuku bulmuştu. Mesela 11 Ağustos 2008'de Erzincan Kemah'ta mayın patlaması sonucu dokuz askerimiz şehit düşmüştü... Duruşmaların başladığı ekim ayında, yurdun çeşitli illerinde tehlikeli provokasyonlar cereyan etmişti. Önceki gün Samsun'da yaşanan olaylar misali! Önceden alınan istihbari bilgilere ve verilen raporlara rağmen, Tunceli-Nazımiye'de dört şehit verdik. Aynı şekilde Giresun ve Diyarbakır-Lice'de birer şehit... Oysa istihbarat raporlarında neredeyse nokta atışıyla buralarda eylem olacağı bildiriliyordu. Medyada bu konuları sorgulayan haber ve yorumlara, Genelkurmay Başkanı; "Mütareke basını..." biçiminde sert tepki gösterdi. Ancak bu tepki ortada duran soru işaretlerini bertaraf etmiyor, edemiyor. Tam tersine birbirinin kuyruğuna çengel gibi takılan pek çok soru işaretleri uzayıp gidiyor. İnsan düşünmeden edemiyor: Acaba irtica fişlemesine harcanan mesai, terörün önlenmesine hasredilseydi, bu zaaflar yaşanır mıydı? Bu sorular bazılarının hoşuna gitmeyebilir. Lakin verilen tepkiler gerçekleri ortadan kaldırmıyor. Erzurum'da başlayan davada, bir numaralı sanık olan 3. Ordu Komutanı Org. Saldıray Berk, Ankara'da görevde olduğu gerekçesiyle mazeret bildirip katılmadı. Meşru mazeret elbette geçerlidir. Ancak aylardan beri ifade vermeye gitmeyen Org. Berk'in bu mazereti yerinde ve gerçek de olsa, kafalarda soru işareti bırakacaktır. En iyisi soru işaretlerine meydan vermemek. Org. Berk'ten beklenen budur.