İçki meselesi niye bu kadar köpürtülüyor?!

A -
A +

"İçki şişede durduğu gibi durmaz..." Sarhoş insanların zaman zaman çıkardığı rezaletleri anlatmak için yukarıdaki hatırlatma çok yapılır. Son günlerde birileri tarafından içki meselesi çok bilinçli bir şekilde gündemin ortasına oturtuldu. Sabahtan akşama kadar, ilgili-ilgisiz taraflar arasında bir içki tartışmasıdır gidiyor. Yapılan tartışmanın çerçevesi de belli değil. Çünkü konu "içki" sınırlarının dışına ustalıklı bir biçimde taşırılarak rejim meselesi haline getirildi. Herhalde içki satışının bu kadar istismar edildiği, ikinci bir başka ülke isminden bahsetmek mümkün değil. İddia edildiği gibi satışına yeni ve kapsamlı bir yasaklama var mı? Belediyeler, mülki idare makamları ve sonunda İçişleri Bakanı mükerrer açıklamalarla böyle bir yasaklamanın olmadığını söyledi... Bazıları yetkililerin bu yöndeki açıklamaları üzerine; "Ama gelecekte yasaklama getirilebilir!" diye absürd bir yaklaşım ortaya koydu. Öyle ya, bugünkü iktidar partisi ve ona mensup olan belediye başkanlarının ne yapacağı belli olmazdı!.. Zaten başından beri hep niyetleri sorgulanıyor. Belli bir kesim, iktidarın ve onunla aynı siyasi anlayıştaki belediyelerin her yaptığına mutlaka bir kulp takıyor. Takacak kulp bulamazsa; "takıyye yapıyorlar..." diye kestirip atıyor. Bu iddiaların doğru olup olmaması artık onları ilgilendirmiyor. Ama hedefteki iktidar ve belediyeler kendilerini müdafaa etmekte zorlanıyor! Nitekim son içki tartışmalarının kasıtlı tırmandırılmasına, AK Parti genel başkan yardımcılarından Nihat Ergün; "İçki yasağı olmadığına birilerini inandırmak için masa kurup şarap mı içelim!.." diye tepki göstermek zorunda kaldı. Hukukun temel prensiplerinden biri de; iddia sahibinin bunu ispatla mükellef olmasıdır. Hukuk dilinde bu konu "ispat külfeti" başlığı ile anlatılır. Ama Türkiye'de böyle olmuyor; bazıları aslının olup olmadığına bakmaksızın birtakım iddiaları rahatlıkla ortaya atabiliyor. Ondan sonra da karşı taraftan kendisini aklaması bekleniyor. İçki meselesinde de aynen bu durum yaşanıyor... Görülüyor ki işin içinde başka işler var. İçki sadece bahane. O olmazsa başka bir konu bulunacak! Ankara Barosu Yönetimi, İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü'nün "İçkili Yer Bölge Tesbiti"ne dair genelgenin iptali için Danıştay'a dava açmış... Davada neredeyse Anayasanın bütün maddelerine aykırılık olduğu ileri sürülüyor. Hukuk devleti niteliğini ifade eden 2. madde ile, kanun önünde eşitlik hakkındaki 10. maddeden tutun da, çalışma hakkı ile ilgili 49 madde ve yönetmelik çıkarma hakkındaki 124. maddeye kadar bütün hükümlere aykırılık iddiasını seslendiren mezkur baro yönetimi; anayasanın 58. maddesini de kendisine göre yorumlayarak; "devletin gençleri alkolden değil de, alkol düşkünlüğünden korumayı hedeflediğini" iddia ediyor. Acaba aynı yönetim, alkol düşkünlüğünün nasıl meydana geldiği konusunda hiç kafa yormuş mudur? Söz konusu genelgenin toplumda kamplaşmalara yol açacağı şeklinde çok ultra öngörülerde bulunanlar, kendilerinin de çağdaş olarak kabul ettiği ülkelerde, alkol ve uyuşturucu maddelerle mücadelenin nasıl yürütüldüğü konusunda zahmet edip, sathi de olsa bir araştırma yapmış mı? Bunlar hakkında bir açıklama veya bilgi yok. Ama işin sansasyonel boyutu tamam... İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatları ile ilgili yönetmeliği ve yukarıda belirtilen genelgeyi hedef alan Baro Yönetimi; aynı dava dilekçesinde 18 yaşından küçüklere içki satışı yasağını getiren 4250 sayılı kanununun etkili şekilde uygulanmasını talep ederek açık bir çelişkiye düşüyor! Zira kanunun uygulanmasını sağlamak üzere çıkarılmış olan yönetmelik ve ona dayalı genelgenin tam da bu maksada yönelik hükümlerini bertaraf etmek için hukuk savaşı başlatıyor... Türkiye gerçekten enteresan bir memleket. Önyargıların, komplo teorilerinin, rant ve menfaat kavgalarının, siyasi ve ideolojik istismarların bu kadar kolay ve fütursuzca yürütülebilmesi; rejiminin adı demokrasi olan ülkelerde mümkün değildir. Ama Türkiye'de mümkün oluyor. Çünkü Türkiye'de hem halkın iradesinin geçerli olmasına dayalı demokrasi var, hem de bu iradenin belirlediği merkezi ve mahalli yönetimlerin önü her fırsatta kesilmek isteniyor. Bunun için kullanılan metotların hukuki olması veya siyasi etik kurallarına uygunluğu hiç dert edinilmiyor! Onlara göre önemli olan sonuç almak... Yani çeşitli mugalatalarla zihinleri sarhoş ederek; istenilen sonuca varılabiliyorsa, içki satılmış veya satılmamış, kim içmiş kim içmemiş; yahut tezviratta ölçü kaçırılmış vs. bu hususlar bazıları için hiç mühim değil. Siz neticeye bakın!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.