Deniz Baykal, Türk siyasetinde şüphesiz önemli bir isim. Hukuk eğitimi almış, siyaset bilimi alanında akademik kariyer sahibi, yabancı üniversitelerde post doktora çalışması yapmış; bu alanda bazı önemli eserleri Türkçe'ye kazandıracak kadar yabancı dile hakim, birikimli bir üniversite hocası (Doçent). Bunun yanında 40 yıldır siyasi hayatın her alanında pratik yapan ve yetmiş yaş tecrübesine sahip bir siyasi lider... 1980 öncesi CHP'sinde genel sekreter yardımcılığı, 80 sonrasında SHP'de genel sekreterlik ve daha sonra da, SHP-CHP birleşmesiyle, liderliğe terfi eden, bir iki inkıta dışında, halen "Türkiye'nin en eski siyasi partisi" hüviyetini de taşıyan CHP'nin Genel Başkanlığını sürdüren Sayın Baykal, son beş yıldır aynı zamanda Ana Muhalefet Lideri sıfatını taşıyor. Bilgi birikimi yanında, Baykal hitabet kabiliyeti ile de her zaman dikkat çekmiştir. Son dönemlerde, irticalen en rahat biçimde konuşabilen, hitap ettiği kitleyi yerine göre coşturmasını veya germesini becerebilen, vücut dili ve ses tonu ile her ortamda etkili olabilen çok az sayıdaki siyasi liderlerden biridir Deniz Baykal... Baykal, parti yöneticiliği yanında, epeyce hükümet etme tecrübesine de sahiptir. 1974 CHP-MSP koalisyonunda Maliye Bakanlığı, 1977-1978 yıllarındaki Ecevit hükümetinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yaptı. 1990'lı yılların ortalarında da DYP-CHP koalisyonunda, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olarak görev aldı. Şimdi gündemin iç ve dış gelişmelerle bu derece yoğun olduğu bir sırada, neden Sayın Baykal'a dair böyle şahıs bazında bir analiz yapma ihtiyacını duydum? Deniz Baykal dün Partisinin Grup Toplantısında, adeta şov yaptı. Özellikle TSK'nın halen Kuzey Irak'ta devam eden harekâtını işlerken, konuyu etkili biçimde iç ve dış çevrelere takdim noktasında ortaya koyduğu performans gerçekten iyi idi. Burada ülke meselelerine sahip çıkma noktasında, muhalefet lideri olarak çizdiği profil takdire şayandı. Televizyonda izlerken dikkat ettim: Kendisini dinleyen milletvekili ve partili dinleyiciler de büyük hayranlık içindeydi... Ancak Baykal'ın terör meselesi, Kuzey Irak, Karabağ Meselesi ve Ermeni Mezaliminden sonra ele aldığı konulardaki vizyonu ve üslubu, birden bire değişti. Bir ara sanki az evvel beynelmilel ölçekte sunum yapan tecrübeli bir lider gitmiş, onun yerine adeta klasik bir yerel siyasî portre gelmiş gibi bir izlenim edindim!.. Evet... Galiba, iki farklı Deniz Baykal ile karşı karşıya idik! Biri yukarıda bir kısım özelliklerini saydığım; tecrübeli, gradosu yüksek bir siyasi lider. Diğeri, dar bir bakış açısı ve lokal atmosferin dışına çıkamayan polemikçi bir siyasi figür... Belki de bu yüzden, yeterince halka güven veremiyor ve dolayısıyla bir türlü iktidar olacak kadar oy alamıyordu!.. Zira iyi konuşmak, iyi polemik yapmak, sivri eleştirilerde bulunmak, her zaman söylenenlerin doğru ve gerçek olduğunu göstermez... Acaba uzun yıllardır lider konumunda olduğu halde, Sayın Baykal'ın ismi neden hep "hizipçi" olarak anılıyordu? Hizipçi ve iyi bir polemikçi olmak siyasi liderlik için yeterli olabilir mi? Olabilseydi bugün, Baykal'ın liderliği partisi içinde tartışma konusu olur muydu?.. İki hafta önce, bu köşe henüz izne çıkmadan, Başyazarımız Sayın Yılmaz Öztuna; kendi yazısında, benim Deniz Baykal'ın son zamanlardaki çıkışları ile ilgili bir değerlendirme yapmama işaret etti. Öztuna üstadımızdan gelen bu işareti bir vazife telakki ederek, yarın yeni Anayasa çalışması; türban meselesi, Anayasa Mahkemesi vs. konularda bu görevi yerine getirmeye çalışacağım.