Büyük ölçekli projeler, her zaman heyecan verir. Seçim programı çerçevesinde her parti kendine göre, bu türden projeler açıklıyor, açıklamaya çalışıyor. Dün Başbakan Erdoğan İstanbul'un Anadolu ve Avrupa yakalarında inşa edilecek iki yeni şehir projesini açıkladı. İki, hatta üç tane yeni şehir kuralım ama, nasıl kuralım? Bu şehirleri kurarken nelere dikkat edelim? Çünkü Türkiye'nin ve hatta Orta Doğu -Balkanlar ve Kafkaslar'ın en büyük rantının İstanbul'da olduğunu biliyoruz. Rant büyük olunca, şehircilik anlayışının, imar kurallarının ne çabuk rafa kaldırıldığını da biliyoruz!.. Keza hali hazırda ülkemizde, özellikle Büyükşehirlerde; imar planı değişikliklerinin ne şekilde yapıldığını, bu sahada iştigal edenler çok yakından biliyor... İstanbul'da on yıllarca gündemde kalan nazım plan ve alt ölçekli planların kaç defa tadilata uğradığını, isteyenler ilgili mercilerden sorup öğrenebilir. Daha da vahimi, bizzat yetkililer tarafından defaatle açıklandığı üzere, İstanbul'daki binaların yaklaşık yüzde yetmişinde imar kanunsuzluğu - iskan kaçağı var! Bu ölçekteki bir gayrı kanuniliğin mevzuata uygun hale getirilmesi hangi ölçüde mümkün olabilir? Yahut ne kadar zamanda bu yapılabilir? Mesela geçen sene yaşanan büyük sel baskınından sonra, Ayamama deresinin yatağındaki ve etrafındaki bilmem kaç tane binanın yıkılacağı açıklandı, değil mi? Peki bunların ne kadarı yıkılabildi? Birkaç tane baraka dışında, hepsi yerli yerinde duruyor... Daha da fenası, dere yatağına devasa yeni binalar yapıldı! İnanmayan gidip baksın... Kısacası İstanbul'da yeşil alanlar da dahil, bir çok yapı yapılmayacak yerlere devasa inşaatlar dikilmeye devam ediyor. Bunu kimse inkar edemez. Kaldı ki, İstanbul'un toprak alanı ve su havzaları olarak, barındırabileceği nüfus belli. Ama belli bölgelerde gökdelen tarlaları yoğunlaşırken, mevcut altyapı hiçbir şekilde bunlara cevap verecek kapasitede değil. Onun için diyoruz ki, İstanbul coğrafyasına kurulacak yeni şehirler, nüfusu daha fazla yoğunlaştıran değil, ferahlatan yerleşim yerleri olmalı. Başbakan da bu yönde vaatte bulunuyor. Lakin bu işin hiç de kolay olmadığını, olmayacağını da bilmeliyiz. İşte "Kanal İstanbul" projesinin daha şimdiden, o bölgede meydana getirdiği emlak spekülasyonunu dehşetle izliyoruz... İstanbul ancak gerçek anlamda, planlı bir şehir niteliğine kavuşursa, o zaman küresel ölçekte kendisinden beklenen fonksiyonları ifa edebilir. Ticaret ve finans merkezi olarak, tarih, kültür ve turizm şehri olarak... Şu halde İstanbul sınırları dahilinde, kaç tane yeni şehir kuracaksak kuralım ama, bunlar ilin yeterince kabarık nüfusunu tahammül edilemeyecek noktaya götürmemeli. Açıkça belirtelim bu, sadece hükümet ve belediyenin yetki ve denetimi ile gerçekleştirilebilecek bir şey değil. İstanbul'a herkes sahip çıkmalı.