Bazı kalemler... Hayâsızca, polise saldırıyorlar! Günlerdir İstanbul Valisine, Emniyet Müdürüne demediğini bırakmadılar. Öyle çirkin ve seviyesiz ifadeler kullanıyorlar ki... Güya, işçileri-emekçileri savunmak için. Güya özgürlüklere, toplantı ve gösteri haklarına kol kanat germek için... Bunların önemli bir kısmının, eski militanlık günlerinden kalma dürtülerinin depreştiğini görmemek mümkün değil. Ancak beri tarafta, akıl-mantık ve sağduyudan yana olması beklenenlerin de; "uydum kalabalığa" kabilinden, gerçekleri ters yüz etmeye kalkışması, anlaşılır gibi değil. Medyanın gerçekleri çarpıtma veya olmayanı uydurma hastalığı, 1 Mayıs tartışmaları için de, son raddeye kadar kendini gösterdi!.. Türkiye'nin 81 vilayetinde 1 Mayıs "Emek ve Dayanışma Günü"nün kutlanması için, hükümet ve mülki idare makamları gerekli düzenlemeleri yapıyor. Ülke çapında toplantı ve gösteri yapılacak meydanlar, mekanlar tespit ve ilan ediliyor. Ama birileri ille de "Taksim Meydanına çıkacağız!.." diye diretiyor. Peki Kadıköy Meydanı, Kazlıçeşme veya Çağlayan İstanbul'un miting alanları değil mi? Hayır... DİSK ve KESK, kanunlara meydan okuyor! Devlet otoritesine meydan okuyor... Sendika ağaları, bizi kimse engelleyemez diye efeleniyor... Başbakan, devlet otoritesinin sarsılmaması gerektiğini anlatan atasözünü dile getirince de; "Vaay sen bize ayak takımı dedin..." diye yalan söylüyorlar. 1 Mayıs ülkenin her tarafında kutlanıyor. İstanbul ve Ankara haricinde herhangi bir üzücü olay da çıkmıyor. Ankara'da, polisin üst aramasını engellemek isteyen marjinal gruplar, flama sopalarıyla saldırıyor... Polise verip veriştirenler, bu saldırıları hiç ağzına almıyor!.. Ve İstanbul... Başbakanın, İçişleri Bakanının, İstanbul Valisinin bütün itidal çağrılarına rağmen, DİSK Başkanı beş yüz bin kişi ile Taksim'e yürüyeceğiz... diyor. Nitekim geçen sene de aynı davranış sergilenmiş. Sonuç: 700'e yakın gözaltı vs. Bu sene aynı durum tekrar ediyor; 500'den fazla kişi gözaltına alınıyor. Bütün bunlar neden? Kimse şu soruyu sorma ihtiyacı duymuyor: Provokasyon tehlikesine rağmen, niçin bu kadar ısrar? İşin içinde başka bir iş mi var? Acaba, 1977'deki gibi bir saldırıya maruz kalınsa ve yine insanlar hayatını kaybetse idi, bundan kim sorumlu tutulacaktı? İşte ikiyüzlülük burada!.. Bugün, Taksim'e izin vermediği için, Valiyi hedef alanlar, aşırı güç kullandı diye güvenlik güçlerini tefe koyanlar, o vakit de "Niye tedbir almadınız" deyip, daha beter saldıracaklardı. "Devlet terörü" gibi, ideolojik sloganları tekrarlayanlar; polisi gaddarlıkla suçlayanlar, mesela yüzlerini maskelemiş militanların kaldırım taşlarını söküp polise saldırmasını, hiç ama hiç görmüyor... Yaralı polisi hastaneye götürecek ambulansın yolunu kesen başıbozukların yaptığı aşağılık hareketi; sanki normal bir şeymiş gibi geçiştiriyor! Pekii İzmir'de, Adana'da, Mersin'de, emniyet güçleri neden güç kullanma ihtiyacı duymadı? Taş-sopa, her türlü kesici delici aletle saldırı olacak, ama kamu düzenini korumakla görevli polis eli kolu bağlı seyredecek... Yok devenin nalı! Beyler... Hak, hukuk, özgürlük vs. Bunlara eyvallah. Kimsenin itirazı olamaz. Olsa da kıymeti harbiyesi olmaz. Ancak bu haklar herkes içindir. Mesela polisin de can güvenliği hakkı vardır değil mi?!. Eyyamcılığı ve ikiyüzlülüğü bırakın...