Hava şartlarındaki ani değişimler, şiddetli yağış ve su baskınları, aşırı sıcaklık ve kuraklıklar... Mesela birkaç gün önce Erzurum'un yüksek kesimlerinde ısının bir anda 20 derece düşmesi ve bununla birlikte görülen kar yağışı, mesela önceki gece ve dün İstanbul'u perişan eden sağanak yağışlar ve su baskınları... İklim değişikliğinin meydana getirdiği mevsim kaymaları ve giderek dünyayı daha fazla tehdit etmeye başlayan küresel ısınma... Bu mesele bütün dünyayı ilgilendiren ve küresel ölçekte çözüm aranan bir mesele. 1992 yılında toplanan Rio Çevre ve Kalkınma Konferansında, bu arayışın önemli bir adımı olan "İklim Değişikliği Çevre Sözleşmesi-(İDÇS)" imzalandı. Gelişmiş ülkelerin 200 yılındaki sera gazı emisyonlarını, 1990 yılı seviyesine indirmesini öngören bu sözleşme, 50 ülkenin onaylaması ile 21 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe girmişti. Sözleşmenin hedefi, atmosferde tehlikeli boyutlara varan insan kaynaklı sera gazı emisyonu konsantrasyonunun iklim sistemi üzerindeki olumsuz etkisini önlemek ve belli bir seviyede tutulmasını sağlamaktı. İ.D.Ç. Sözleşmesi hükümlerine göre, ülkeler, sera gazı emisyonlarındaki paylarına göre iki kategoriye ayrılmıştı. Ancak 1998'e gelindiğinde ülkelerin bu alandaki sorumluluklarını yerine getirmesinde, İDÇS'nin yetersiz kaldığı görüldü. Bunun üzerine daha güçlü ve bağlayıcı bir belge olmak üzere ve ilave olarak gelişmiş ülkelerin 2008-2012 yıllarındaki sera gazı emisyonlarını 1990 yılındaki miktarın en az % 5.2 altına indirmesini öngören Kyoto Protokolü, 16 Mart 1998 ile 15 Mart 1999 arasında imzaya açıldı. Kyoto Protokolünün yürürlüğe girmesi iki şarta bağlanmıştı. Birincisi protokolün en az 55 ülke tarafından imzalanması, ikinci şart da 1990 yılı hesaplamalarına göre, CO2 (Karbondioksit) emisyon miktarının % 55'inden sorumlu EK-I listedeki ülkelerin bu 55 ülkeye dahil olması idi. Ancak tek başına % 36.1 paya sahip olan Amerika Birleşik Devletleri bu protokolü imzalamayacağını daha baştan açıkladı. Yüzde 17'lik paya sahip olan Rusya Federasyonu ise, 18 Kasım 2004'te bu protokolü onayladı. 16 Şubat 2005 tarihinde yürürlüğe giren protokolü bugüne kadar 141 ülke imzalamış bulunuyor. Bütün bu bilgileri vermemizin sebebi, ABD Başkanı Bush'un, yarın İskoçya'nın Gleneagles şehrinde toplanacak olan G8 zirvesine gitmeden evvel yaptığı açıklama... Bush diyor ki: "G8 zirvesine gitmemin maksadı, ne Tony Blair'in Afrika kıtasına yardım için başlattığı kampanyaya destek vermek, ne de Kyoto Protokolüne imza atmak! Ben oraya her şeyden önce ülkemin yararları için gidiyorum..." Evet, Bush, ABD yararının Afrika'daki açlık ve yoksulluktan önce geldiğini belirtiyor ve kendi ülkesinin ekonomisine zarar vereceği için de yukarıda özetle anlattığımız Kyoto Protokolü'nü imzalamayı düşünmediğini söylüyor. Bush bunları söylerken dünya iklimi de değişmeye devam ediyor. Ve bu değişimde en büyük faktör olarak bilinen sera gazı emisyonunda da tek başına % 36.1'lik bir payla başı çekiyor. Uzmanların yaptığı tahminlere göre, insan faaliyetleri sonucunda atmosfere verilen CO2 emisyonunun azaltılması konusunda hiçbir tedbir alınmadığı takdirde, 2100 yılına kadar küresel sıcaklık artışında 3-4 derece yükselmenin olabileceği ve bunun neticesinde de akarsuların yıllık akış miktarında % 20-50 azalma olacağı ifade ediliyor. Bu sadece işin bir yönü. Ozon tabakasının incelmesi veya delinmesi, bunun yol açtığı hastalıklar vs. geçmişte ve günümüzde çok sık yazılıp çizilen hususlar. Ama sonuç pek değişmiyor! Zira küresel boyutta alınmak istenen tedbirlere karşı, Süper Güç ABD destek vermeyince, etkili çözüm bulunamıyor. Dünyanın her bir bölgesi, farklı şekilde iklim değişikliklerinin meydana getirdiği olumsuz etkilere maruz kalıyor. Kimi sel felaketleri ile, kimi aşırı sıcaklarla, kimisi de kuraklıklarla boğuşuyor. Bakalım bu durum daha ne kadar devam edecek? Yani mesela ABD, Kyoto Protokolü'nü ne zaman imzalamaya razı olacak? Yakın gelecekte pek imzalamayacak gibi görünmüyor da!..