İktidara gelmek için döndürülen dolaplar veya iktidarda kalmak için başvurulan siyasî entrikalar... Bunlar her zaman millete büyük zararlar vermiş ve ülkenin menfaatlerini haleldar etmiş; geleceğini de tehlikeye atmıştır!.. Hotin Kalesi Muhasarasında, en önemli taarruzu yapan Budin Beylerbeyi Karakaş Mehmet Paşa'ya; kaleyi zapt eder de kendisinin yerine gelir diye, Sadarazam Ohrili Hüseyin Paşa gerekli yardım ve desteği vermez... Neticede kale fethedilemediği gibi, Mehmet Paşa da göğsünden iki kurşunla vurularak şehid olur. İbretamiz tecelliye bakınız ki, Ohrili Hüseyin Paşa, bu ihanetine karşılık olarak Sadrazamlıktan azledilecek ve daha sonra Sultan Genç Osman'ı tahttan indiren asiler tarafından parçalanarak öldürülecektir... Oysa, Avrupa'da Protestanlarla Katoliklerin birbirini boğazladığı (Otuz yıl Savaşları) bir dönemde; Hotin Kalesi düşürülebilseydi, Osmanlı devletinin Avrupa'daki nüfuz sahası ve kalıcı hükümranlığı bambaşka bir seyir gösterecekti! Ama olmadı... Ohrili'nin yerine gelen Dilaver Paşa da, müdebbir ve muktedir bir devlet adamı değildi. Asi Yeniçerilerin daha on yedi buçuk yaşındaki genç ve tecrübesiz Padişahı hal etmesine mani olamadı. Üstelik başıbozukların iki gün devam eden nümayişlerine rağmen; Topkapı Sarayı'nın güvenliğini sağlayacak hiçbir tedbir almadı, almayı düşünmedi. Neticede Osmanlı Cihan Devleti için bir dönüm noktası olan, "Haile-i Osmaniye" yaşandı!... ... Asilerin Sadrazamlığa getirdiği Kara Davud Paşa, adamı olan Cebecibaşına (Donatım sınıfından bir general) işaret ederek Genç Osman'ın boynuna ibrişim kement attırdı. Ancak Genç Osman çevik bir hareketle kemendi yakalayıp boynuna geçmesini engelledi. Bu alçakça hareket iki kere daha tekrarlandı, her seferinde Genç Padişahın etrafındakiler, kemendi yakalayıp, etkisiz hale getirdi. Fakat heyhat!.. Sonunda Genç Osman'ı binbir hakaretle Yedikule'ye götürüp orada bir düzine cellat marifetiyle şehid ettiler. Kara Davud ve iş birlikçileri daha sonra hak ettikleri cezayı bulacaklar ama, ne fayda... Bu haile (facia)nin teferruatını ve tarihimize olan derin tesirlerini okumak için, Ünlü Tarihçimiz Sayın Yılmaz Öztuna'nın yazdığı "GENÇ OSMAN ve IV. MURAD" kitabını (Babıali Kültür Yayıncılığı, www.bky.com.tr) tavsiye ederiz. Bahse konu eserde, Sultan Birinci Ahmed'in vefat tarihi olan 21 Kasım 1617 ile Sultan Dördüncü Murad Han'ın devlet idaresini tamamen ele aldığı 8 Haziran 1632 tarihleri arasındaki yaklaşık 15 senelik müddet içinde cereyan eden ve pek çoğu devleti zaafa uğratan hadisler çarpıcı bir dille anlatılıyor. İktidara gelme veya iktidarda kalma hırsının körüklediği saray entrikalarının haddi hesabı yoktur... Mesela Sultan Dördüncü Murad'ın bir eniştesi olan Filibeli Damad Hafız Ahmet Paşa, Sultan Murad için kendi canını feda ederken, diğer bir eniştesi olan Topal Recep Paşa, "ayak divanı"na (Yeniçerilerle yüz yüze görüşme) çıkacak olan hükümdara, "Padşahım abdest alın öyle taşra (dışarıya) çıkın...", (Yani isteklerini kabul etmezseniz sizi de öldürürler!) diye gözdağı verecek kadar küstahtır. Zaten bütün fitne ve fesadın başı da odur... Ama çok geçmeden, bu defa Padişah ona: "Gel beri, bre topal zorba-başı!.." diye seslenecektir. Topal'ın kafasının uçurulması, asilerin, başıbozukların ayağını yere değdirmiştir lakin; devlet otoritesi sağlanana kadar Doğu'da ve Batı'da pek çok avantaj da kaybedilmiştir.