İlle de tren kazası mı olmalı?!

A -
A +

Türkiye'nin Avrupa Birliği ile olan münasebetleri hakkında, hayli zamandır bir "tren kazası" edebiyatı sürüp gidiyor... Birkaç yıldır ülkemizde hep de sonbahar mevsiminde bir ekonomik kriz beklendiği tekrarlanıp durulur. Bu sene sonbahar beklentilerine bir de tren kazası eklenmiş oldu. Ancak çok şükür şimdiye kadar bu beklenen ekonomik krizler gerçekleşmedi. İnşallah AB ile ilgili tren kazası da aynı şekilde gerçekleşmez. Çünkü Türkiye, daha fazla gecikmeden, "devlet politikası" ve milli hedef olarak belirlediği AB ile tam üyelik neticesini yakalamak durumundadır!.. Üç gün önce AB süreciyle ilgili olarak önemli bir toplantıya katılan Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün açıklamaları, hem bu hedefe varma noktasında, hem de "tren kazası" edebiyatının yansımaları konusunda önemli ve olumlu işaretler veriyor. Sayın Gül, Troyka denilen ve AB'nin mevcut dönem başkanı ile (Finlandiya Dışişleri Bakanı) yılbaşında bu görevi devralacak olan bir sonraki başkan (Almanya Dışişleri Bakanı) ve üyelik süreci devam eden Türkiye'nin Dışişleri Bakanı'nın katıldığı üçlü toplantı (Bu toplantıya ayrıca AB'nin genişlemeden sorumlu komiseri Olli Rehn de katıldı.) hakkında şu değerlendirmeyi yapıyor: " Daha öncekiler kavgalı gürültülü oluyordu. Bu kez en rahat toplantı yapıldı. Bunun onlar da biz de farkındayız. İlk defa Türkiye ve AB iki ortak gibi, birbirine önem vererek bir araya geldi. Farklılıklar bir yana, ama ilk kez birbirlerinin söylediklerini dikkatle dinlemek isteyen iki ortak gibi bir araya geldi..." Dışişleri Bakanı, elbette her şeyin süt liman olmadığını, bir çok sıkıntıların devam ettiğini de hatırlatıyor. Ancak bu sıkıntıların mevcudiyeti, müzakere ortamı ve yapıcı diyalogların devamına mani değil şüphesiz. Var olan pürüzlerin giderilmesi için karşılıklı arayışlar da sürüyor. Godot'yu bekler gibi, mahut "tren kazası"nı beklemek yerine; muhtemel bir sıkıntıyı veya krizi önlemeye çalışmak herhalde aklın ve mantığın göstereceği biricik yoldur. Dışarıda Türkiye'yi Avrupa Birliği'nden dışlamak isteyen çevreler ile, içerde AB'ye zaten karşı olan kesimlerin, böyle bir kazadan kendi hesaplarına bir takım sonuçlar devşirmek için sabırsızlandıkları sır değil! Kaza anonsları bu sebeple hayli yüksek perdeden yapılıyor... Lakin telaşa kapılmaya gerek yok. Zira pompalanan olumsuz beklentiler hayli abartılı ve gerçekleri yansıtmıyor. Bir süre önce, askerlerin siyaset üzerindeki etkileri konusunda yaptığı açıklamalar sebebiyle, askeri cenahtan sert tepki gören AB'nin Türkiye Temsilcisi Hans Jörg Kretschmer; aksi yöndeki tahminlere rağmen, Ankara ile Brüksel arasında büyük bir kriz beklemiyor. Kretschmer, BBC Türkçe Servisi'ne yaptığı açıklamada; AB Konseyi'nin Aralık ayındaki toplantısına kadar; Türkiye'nin Limanlarını Güney Kıbrıs Rum Yönetimine açıp açmaması konusunda devam eden problemlere çözüm bulunamaması halinde bile; bunun büyük bir krize yol açacağı şeklinde bir karamsarlık duymadığını belirtiyor. AB Türkiye Temsilcisinin bu beyanı, Abdullah Gül'ün yukarıdaki açıklaması ile örtüşüyor ve bizce yerinde bir değerlendirme. Kıbrıs Meselesi ve Limanların Rum gemilerine açılması konusunda çeşitli platformlarda çözüm arayışları sürüyor. Bu noktada, AB Dönem Başkanı Finlandiya'nın teklifi üzerinde, çok taraflı görüşme ve değerlendirmeler de sürüyor. Bundan beklenen sonuç çıkarsa ne ala, ama çıkmazsa da dünyanın sonu değil. Şimdiye kadar bir çok defa ve bir çok plan üzerinde müzakereler yapıldı; kimi olumlu kimisi de olumsuz şekilde sonuçlandı. Yani hayat devam ediyor. Bu arada Kretschmer'in tekrarladığı uyarıya iyi kulak vermek gerekiyor. AB siyasi kriterlerini hatırlatan AB Temsilcisi; "Sivil otoritenin askerin üzerinde olması, siyasi kriterlerin bir koşuludur..." diyor. Zaten bu ilke demokrasinin de temel ilkesidir. Kopenhag Kriterleri olarak zihnimizde yer edinen kriterlerin birinci maddesi insan hakları ve özgürlükler, ikinci maddesi de tam manasıyla gelişmiş ve oturmuş demokrasidir... Dolayısıyla Türkiye'nin esas önem atfetmesi ve mevcut eksikliklerini gidermesi konusunda en fazla efor sarf etmesi gereken alan demokrasidir. Demokrasi ülkede yerleşir ve kökleşirse, başka bir çok mesele daha kolay halledilebilir. Bunu hatırımızdan çıkarmayalım!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.