İmam-Hatipli ve Robert Kolejli...

A -
A +

Dünkü gazetelerin çoğu, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nin Türkiye üzerindeki denetim sürecini kaldırmasını manşete taşıdı. Gerçekten, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği açısından çok çok önemli bir gelişme bu... Öyle ki, AB üyesi olan Çek Cumhuriyeti, Letonya ve Slovakya üzerinde halen denetim devam ediyor. Türkiye'nin denetim sürecinden çıkması, AB Komisyonunun Ekim ayında açıklayacağı ilerleme raporunun olumlu olacağına dair kesin bir gösterge. Ve bu gerçekleştiği takdirde de, Türkiye'ye müzakere tarihinin verilmesi kesin olarak beklenen bir sonuç. Beklenen diyoruz; çünkü karar verilinceye kadar bunu başka bir şekilde ifade etmek mümkün değil. Ama gelinen noktada, Türkiye'nin AB yolunda gerekli uyum çalışmalarını tamamladığı ve topun artık AB'nin karar mercilerinde olduğu açıktır. Ve AB'nin de Türkiye'ye artık hayır diyemeyecek noktada olduğu yetkili ağızlarca bizzat kabul ve itiraf ediliyor. Denetim sürecinin kalkmasında, özellikle son 18 ayda, hükümetin gerçekleştirdiği reformlar ve bu vadide yürüttüğü son derece aktif politikanın belirleyici rol oynadığı açıktır. Nitekim bir yıldan beri, Avrupa cenahından bu yönde büyük övgüler geliyor. Başbakan Erdoğan'ın bu açılımlardaki siyasi tavrı başta olmak üzere; AK Parti'nin siyasi çizgisi Avrupalılar tarafından "hayranlık" derecesinde olumlu karşılanıyor. Erdoğan'ın kişisel karizma ve çabalarının adeta parti ve hükümet politikalarının da önünde seyrettiği gözönüne alındığında şu tesbiti yapmak kaçınılmaz oluyor: "ROBERT KOLEJLİ BÜLENT ECEVİT; TÜRKİYE'NİN 1978'DEN BERİ, YANİ ÇEYREK ASIR BOYUNCA, AVRUPA BİRLİĞİ'NDEN UZAK VE KOPUK DURUMDA KALMASINA YOL AÇARKEN, İMAM HATİPLİ TAYYİP ERDOĞAN, TAM TERSİNE BİR BUÇUK YIL İÇERİSİNDE ÜLKEYİ AB İLE BÜTÜNLEŞEBİLİR HALE GETİRDİ..." Biliyorum bu tesbite kızacak olanlar, dudak bükecek olanlar, hatta bunu alaya alacak olanlar çıkacaktır. Ama önemli değil. Duygulara, siyasi ve ideolojik yaklaşımlara değil, gerçeklere bakalım... 1978'de ayağımıza gelen fırsatı; "ONLAR ORTAK, BİZ PAZAR OLMAYACAĞIZ!.." diyerek tepen kişi herhalde Sayın Ecevit'ten başkası değildi. Yunanistan ile beraber AB'ye girmiş olsaydık, ne 12 Eylül 1980'de ihtilal olurdu, ne de Yunanistan yıllar boyu yolumuzu tıkayan engellemeleri yapabilirdi. Ne de Kıbrıs Rum Yönetimi bizden önce AB üyesi olabilirdi. Bu hususları daha da çoğaltmak mümkün. Ama azdan çoğa işaret vardır, yahut anlayana sivrisinek saz... Gerçekleri tam olarak öğrenmek isteyenler, 1978'den bu yana olup bitenleri iyi araştırsınlar. Gerçekleri görmek için bu kadarcık zahmete katlansınlar!.. Şimdilerde bazıları hâlâ Tayyip Erdoğan'ın niyetini sorgulamaya devam ediyor. Öyle kuşkucular ki, muhtemelen Türkiye ilerde AB'ye tam üye olarak girdiği halde bile, ülkenin gerici bir istikamette yol aldığını ve bir gün irticanın geleceğini falan seslendirecekler. Bırakalım onlar evhamlarıyla başbaşa kalsınlar. Nasıl olsa bu iflah olmaz kuşkucuların sayısı her geçen gün azalıyor! Bizler Türkiye Cumhuriyetinin milli politikası olan AB ile bütünleşme projesini daha da hızlandırmaya çalışalım. Zira haddinden fazla zaman kaybettik. Türkiye'nin kişi başına yıllık geliri bu zamanda Avrupa ortalamasının on kat altında mı olmalıydı? Bu ayıptan bir an önce kurtulmak zorundayız. Ancak, sadece laf üreterek, boş ve anlamsız nutuklar çekerek, kafa karıştırarak ve de topluma evham pompalayarak, mevcut durumu değiştiremeyiz. Önyargılardan, yersiz korkulardan, fırsatçılıktan ve tembellikten vazgeçerek başarılı olabiliriz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.