Evet... Mahkeme iddianameyi kabul etti. Bundan sonra, dava süreci tamamlanıncaya kadar; söylenecek sözler ve yapılacak yorumlar, şimdiye dek olduğu gibi, "beylik laflar" kategorisinde kalacak... Yani, "herkes yargı kararlarına saygı göstermeli..." türünden çeşitlemelerin, çok fazla anlamı artık yoktur! Zira Cumhurbaşkanı'nın sorumluluk ve sorumsuzluk hâli ile ilgili, Anayasa'nın 105'inci madde hükmü orta yerde iken; Abdullah Gül'ün siyasetten yasaklanmasını isteyen iddianame 7'ye 4 oy çokluğu ile kabul görüyorsa; yine AY 138'inci madde hükmüne göre, halen AYM'de dava konusu olan 10 ve 42'nci madde değişikliklerine açıkça müdahale niteliğinde olan bu iddianame; oy birliği ile benimseniyorsa, bir yerde dananın kuyruğu kopmuş demektir! İşte bu noktada "Yargıya güvenmeliyiz..." laflarından ziyade, büyük bir dikkatle izlenmesi gereken başka noktalar var: Bakalım, Anayasanın değişmez ve değiştirilemez hükmü olan "hukuk devleti" ilkesi, ne kadar işleyecek... Demokrasi mi kazanacak, yoksa "yargıçlar devleti=jüristokrasi" mi galebe çalacak!.. Hasan Cemal'in şu tespitine (Milliyet, 30 Mart 08) aynen katılıyorum: "Rejime atılan kazık ancak demokrasi mücadelesiyle çıkar!" Şöyle diyor Cemal Paşa'nın torunu: "... Türkiye'de bugün tehlikede olan laik hayat tarzı, laik cumhuriyet değildir. Demokrasidir asıl tehlikede olan. Özgürlüklerdir. Hukukun üstünlüğüdür. 'Darbeciler' başarı kazanır AKP'yi kapattırırlarsa, bir taşla birden çok kuş vuracaklar..." Sonunu da şöyle bağlıyor Hasan Cemal: "Kapatma davasıyla birlikte rejime atılan kazık nasıl çıkar bu saatten sonra? 'Yargısal Darbe'ye itibar etmeyerek... Türkiye'yi siyasi partiler mezarlığı olmaktan kurtararak... 'Sivil anayasa'yla demokrasi ve hukukun üstünlüğü yolunda adımlar atarak... Ve Türkiye'nin AB yolundaki tarihi yürüyüşünü kararlılıkla devam ettirerek... Kısacası: Kazık, demokrasi mücadelesiyle çıkar ancak." Evet demokrasi mücadelesi... Bu mücadelenin iyi verilmesi lazım. Ama ne yazık ki, bu konuda; "demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsuru" olarak nitelendirilen siyasi partilerin bazısı, daha şimdiden yan çiziyor. Bu cümleden olarak MHP'nin, dünden itibaren seslendirdiği; "şaibeli dönem" lafları, demokrasi adına çok büyük talihsizliktir. MHP acaba kendi kapısına da dayanmış olan tehlikenin farkında değil mi?!. Başsavcının iddianamesinde en fazla yer alan suçlama, baş örtüsü meselesi değil mi? Peki baş örtüsü ile ilgili anayasa değişikliğini ilk teklif eden MHP değil mi? MHP bu suçlamalardan muaf tutulacağını mı sanıyor? İlerleyen günlerde bu iddianamenin kimler tarafından ve nasıl hazırlandığı daha net biçimde ortaya çıkacak... İP Genel Başkanı Perinçek; "Bu davanın açılması için üç yıldır Başsavcılığa belge taşıyorduk..." diyordu. İlhan Selçuk; "Başsavcı hele bir dava açmasın... Görür gününü!" diyordu. Şimdi dava açıldı. Beklendiği gibi, ekonomik krizi de tetiklemeye başladı... Bunun faturası hepimize çıkacak. "Ortalığı germeyin..." diyenler esas noktayı gözden kaçırıyor: Gerileceği kadar gerildi zaten... İnceldiği yerden de kopacak!.. Ama merak etmeyin, sonunda demokrasi kazanacak.