Türkiye'nin öteden beri sürdürdüğü (veya sürdüremediği!) Irak Politikası, bu politika içinde de, özel bir önem taşıyan (yahut taşıması gereken) Kuzey Irak'a dair tutumu, İspanyol asıllı Amerikalı Filozof Santayana'nın meşhur sözünü hatırlatıyor: "Geçmişi hatırlamayanlar, o geçmişi tekrar aynen yaşamaya mahkumdur..." Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaşlarından sonra, İngiliz Mandasında kalan, ama, "Misak-ı Milli" hudutları içerisinde kabul ettiğimiz, Musul ve Kerkük ile ve her açıdan Türkiye'yi derin şekilde etkileme potansiyeli taşıyan Kuzey Irak'la ilgili olarak 80 yılda nasıl bir politika izledik? Daha doğrusu böyle bir politika var mıydı? Yoksa olaylara göre tavır alıp günü kurtarmaya mı çalıştık? Eğer son anda bir anlaşmazlık çıkmazsa, bugün ABD'nin Irak Sivil Yöneticisi Paul Beremer tarafından imzalanması beklenen Geçici Anayasa'nın basına yansıyan muhtevasına baktığımızda, derhal Santayana'nın yukarıdaki sözü ve devamındaki sorular akla geliyor. Irak'ta, Kürtler, nüfusun yüzde seksenini teşkil eden Arapların yanında, ikinci asli unsur olarak kabul edilmiş. Buna karşılık, nüfus itibariyle hemen hemen Kürtler kadar olan, ancak hem dağınık halde yaşayan, hem de teşkilatlanmadan yoksun bulunan Türkmenler; ancak Asurilerle birlikte azınlık olarak görülmüş. Arapçanın yanında Kürtçe de ülkenin ikinci resmi dili olurken, Türkmenlere ve Asurilere yalnızca kendi dillerinde eğitim hakkı verilmiş!.. Anayasa'nın bütün muhtevası ancak bugün açıklanabileceği için teferruat hakkında şu anda bilgimiz yok. Fakat heyhat!.. Gelen ilk haberler, Türkmenlerin talepleriyle ilgili olarak beklenen hiçbir düzenlemenin yapılmadığını gösteriyor. İşte bu noktada yeniden sormak gerekiyor: Neden böyle oldu? Uzun zaman unuttuğumuz, hatırladığımızda da kendileri için pek bir şey yapmadığımız, sadece uğradıkları baskı, zulüm ve katliamlardan sonra hatırladığımız ve cılız kınamalarla desteklediğimizi sandığımız Türkmenler şimdi ne yapsın? Buna karşılık bir dönem (epeyce gecikmeden sonra), Merhum Turgut Özal'ın inisiyatifi ile, olayları kontrol etme niyetine matuf olarak ilişki kurduğumuz, diplomatik ve insani destek verdiğimiz, Barzani ve Talabani ve onlara bağlı unsurların bize karşı tavrı ne oldu? Dün neden öyleydi, bugün niçin böyle? Kürtlerin özerklik hakları korunuyor. Hatta federal bir Kürt ordusuna, yani peşmerge yapısının kalıcı kılınmasına kapı aralayan özel koruma gücü hükmü de yer alıyor, "Geçici Yönetim Kanunu"nda... Bir kere daha iyice anlaşıldı ki, (Acaba hepimiz anladık mı?!) her zaman son dakika gayreti ile sonuç alınamıyor. Zamanında gerekli hazırlığı yapmak lazım. Türkmenlerin bir süreden beri sergiledikleri protesto eylemleri, ancak bundan sonrası için bir işe yararsa anlamlı olur. Şimdiki halde, "Ba'de harabil Basra!", yani Basra harap olduktan sonra, yani iş işten geçtikten sonra, yapılan eylemler ne yazık ki, netice vermekten uzak...