Irak ile ilgili haberleri izliyor musunuz?! Veya şöyle soralım; Irak'ı ne kadar yakından izliyorsunuz? Bu bahtsız ülkede, özellikle son bir yıldır sanki insan mezbahası kurulmuş... İnsanlar topluca boğazlanıyor, sokaklarda oluk oluk kan akıyor! Medya kuruluşlarına yansıyan ceset yığınları, artık vak'ayi adiyeden sayılıyor. Kimi gün topluca bulunan ceset sayısı 47, bazen 60, bazen de 80... Gelen bilgilere göre, ülkede her gün ortalama 107 (Yazıyla yüz yedi!) kişi öldürülüyor. Bunların kahir ekseriyetinin sivil ve korunmasız insanlar olduğunu unutmayalım. Araplarla Kürtler, Kürtlerle Türkmenler, Araplarla yine Araplar arasında; kimi zaman etnik mücadele, kimi zaman mezhep kavgası şeklinde körüklenen, körüklendikçe alevlenen ve her geçen gün daha fazla insanın hayatına mal olan korkunç çatışmalar artık tamamen kontrolden çıkmış vaziyette!.. Irak'ın bu hale geleceği veya getirileceği, işgalin daha ilk gününden belli idi... Ama hegemonik maksatlarla, bu ülkeyi işgal etmeyi çoktan beri kafasına koymuş olan ABD; bütün dünyanın gözünün içine baka baka, asılsız ve yalan belgelere dayalı işgal gerekçeleri oluşturdu ve uluslar arası hukuk düzenini hiçe sayarak Irak'ı istila etti. Güya buraya demokrasi ve özgürlük götürecekti!.. Oysa üç buçuk yıldır, zavallı Irak halkı kan kusuyor. Ülkede can güvenliği diye bir şey, artık kesinlikle söz konusu değil. Bu halde olması da mümkün değil... Bırakın Irak halkı için güvenlik sağlamayı, işgalci güçler kendi askerlerinin hayatını dahi koruyamıyor. Tek kelime ile çıkmazda ve aciz durumdalar. Onların bu acziyeti, Irak'ta iç savaşı daha da hızlandırıyor. Düne kadar siyaseten de olsa, Irak'ın toprak bütünlüğünden bahseden Amerika, artık mızrak çuvala sığmadığı için, gerçek durumu itiraf ediyor. George W. Bush hariç, bütün ABD yetkilileri, Irak'ın bölünmeye gittiğini itiraf ediyor. Bazıları da, ABD'nin burada içine düştüğü bataklıktan kurtulabilmesi için; çaresiz ülkeyi kontrollü şekilde en az üçe bölmenin planlarını yapıyor... Bunun adına da "özerk bölgeler" diyor... Irak bölünmeye başladığında, özerklikle sınırlı kalabilir mi? Çok zor!.. Barzani'nin Kuzey'deki bayrak atraksiyonlarına bakıldığında, bunun mümkün olamayacağı çok açıktır. ABD'nin bayan dışişleri bakanı, işgal için kendileriyle işbirliği yapan Kürtlerin sırtını sıvazlıyor. Onlara bol bol teşekkür ediyor. Ama diğer taraftan Sünni Arapların başını çektiği direniş şiddetinden bir şey kaybetmiyor. Bunun yanında iç savaş da ürkütücü boyutlara ulaşmış durumda. Artık bundan sonra bu insanların barış içinde bir arada yaşamaları mümkün olabilir mi? Bunun olmayacağını en iyi ABD biliyor. Ama uğradığı itibar kaybını bir nebze telafi etmeye ve tabii geleceğe dönük menfaatleri olabildiğince garantiye almaya çalışıyor. Bunu yapabilirse bir gün dahi gecikmeden askerlerini Irak'tan çekecek... Bakmayın siz Bush'un hâlâ daha atıp tutmasına. Bunlar kuyruğu dik tutmak için! ABD Genelkurmay Başkanı ve Irak'taki diğer komutanlar, çoktan kaybetmeyi kabullendiler. Savunma Bakanı Rumsfeld'in de Bush gibi, son ana kadar başarısızlığı inkar etmekten başka çaresi yok!.. Ama ABD Yönetimi'nin bütün mekanizmaları, ikinci bir Vietnam hezimeti yaşamamak için harıl harıl çare arıyor. Kasım ayında Amerika'da ara seçimler var. Anketlere bakılırsa Bush'un Cumhuriyetçi Partisi yerlerde sürünüyor. Bush Yönetimi'nin terörle mücadele yöntemlerinin şimdiye kadar istenen sonuçları vermediği konusunda, ülke halkının büyük çoğunluğu hem fikir. Bu arada, Bush'un "Şer Ekseni" ilan ettiği ülkelerden Kuzey Kore, bütün baskı ve tehditlere rağmen, nükleer silah denemesi yaparak, Amerika ve yandaşlarına meydan okudu. Tam da seçim öncesinde, partisi içinde kopan skandallarla başı dertte iken, vukua gelen bu meydan okuma Bush Yönetimi'ni fena halde sarstı! Bir de İran meselesi var. Kuzey Kore gibi, halkı açlıktan kırılan fakir ve yalnız bir ülke, nükleerleşme konusunda böylesine meydan okuyabiliyorsa; son bir yıldaki başarılı diplomatik hamleleriyle, dünyanın bir kısmını yanına çekmeyi başaran ve ekonomisi Kuzey Kore'ye göre çok çok iyi durumda olan İran, ABD'nin baskıları karşısında pes eder mi? Etmez!..