Suriye’de yaşadığı acı tecrübe İran’ı fena rahatsız etti. Hazmetmekte zorluk çekiyor! Terör örgütü PKK ve uzantılarının kayıtsız-şartsız silah bırakma noktasına geldiği safhada komşumuzun tavrı rahatsız edici…
Komşumuz İran, Suriye’de hiç de vicdani ve insani olmayan bir şekilde, desteklediği zalim Esad rejimi yıkılıp gittiği, dolayısıyla kaybeden tarafta kaldığı için fena hâlde rahatsız. İşin tuhaf tarafı bu rahatsızlıktan Türkiye sorumluymuş gibi bir tavır sergilemesi… İran’ın bu reel politik durumla hiç de bağdaşmayan yaklaşımı, hiç şüphesiz ki, iyi komşuluk ilişkilerine zarar verici nitelikte. Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler, terörle mücadele konusunda iş birliği yapma hususunda, İran’ın kendisinden beklenen iyi komşuluk anlayışı ile hareket etmediğini diplomatik bir dille ifade etmişti. Bölücü örgüt PKK militanlarının, Kuzey Irak’ta yapılan operasyonlardan sıkışıp İran topraklarına kaçması ve İran’ın bu duruma göz yumması sıkıntılı bir durumdu. Türkiye’nin bu yöndeki uyarılarına ve karşı tarafa verilen açık ve net bilgilere rağmen, İran makamları âdeta üç maymunu oynuyordu. Tuhaftır ki, aynı yöntemi Suriye’de Esad rejimi yıllarca uyguladı. Radikal biçimde değişen bölgesel ve küresel dengelere ve şartlara rağmen, İran hâlâ daha eski tavır ve alışkanlıklarıyla bir sonuç almaya çalışıyor. Türkiye’nin bundan rahatsızlık duymaması mümkün değildi. Bugüne kadar doğrudan veya dolaylı olarak ve elbette arka kapı diplomasisi dâhil mevcut bütün vasıtalarla muhatabını ikna etmeye çalışan Türkiye’nin sabrı sınırsız değildi. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın EL Cezire Televizyonuna verdiği mülakatta, bu meselede hayli köşeli sözler söylemesi, taraflar arasında tansiyonun yükselmesine yol açtı…
İran Dışişleri Bakanlığı, yükselen tansiyon durumuna bir açıklama yapma ihtiyacı duydu ve Türkiye’nin Tahran Büyükelçisi Hicabi Kırlangıç ile İran Dışişleri Bakanlığı’nın Akdeniz ve Doğu Avrupa’dan Sorumlu Genel Müdürü Mahmud Heydari arasında bir görüşme yapıldığını bildirdi. Buna göre, Heydari (İki ülkenin ortak çıkarları ve bölgedeki şartların hassasiyeti sebebiyle, yanlış yorumlar ve gerçekçi olmayan analizlerden kaçınılması gerektiği; zira bu tür ifadelerin ikili ilişkilerde ayrılığa ve gerilime yol açabileceği) mesajını vermişti. Anlayacağınız, komşu ülke Türkiye’nin rahatsızlığını belirtmesinden ve bu duruma ilanihaye kayıtsız kalmayacağını ihsas etmesinden rahatsız olmuştu… Tabiatıyla bu açıklamanın akabinde İran maslahatgüzarı Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldı. Bakanlıktan yapılan açıklamada, Tahran’ın Türkiye’nin politikalarına ilişkin kamuoyu önünde yaptığı eleştiri dolayısıyla İran’ın Ankara’daki maslahatgüzarının çağrıldığı aktarıldı. Maslahatgüzara, dış politika meselelerinin iç politika için saptırılmaması gerektiğinin bildirildiği ifade edildi. Peki, Hakan Fidan ne demişti? Dışişleri Bakanı Fidan, El Cezire’ye verdiği röportajda, İran’ın terör örgütü PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG’yi destekleme ihtimaline yönelik iddialara dair soruya çok dikkat çekici cevap vermişti… Fidan, İran’ın geçmişteki gibi politikaları devam ettirmesinin doğru bir yol olmayacağına dikkat çekerek, “Eğer siz başka bir ülkedeki bir grubu destekleyerek orada rahatsızlık oluşturmak isterseniz, başka bir ülke de sizdeki başka bir grubu destekleyerek size rahatsızlık oluşturmak ister. Dolayısıyla camınıza taş atılmasını istemiyorsanız başkasının camına taş atmayacaksınız” demişti. Türkiye ile İran arasında bugüne kadar pek çok defa gerilimler meydana geldi. Her seferinde yükselen tansiyon, bir müddet sonra yerini normalleşmeye bıraktı. Gene aynı şeyin vuku bulması beklenir elbet. Ancak Dışişleri Bakanı seviyesinde verilen bu mesajın (Mukabele bil misil-aynıyla karşılık verme) hayli yankı yaptığı ve yapacağı anlaşılıyor… Cumartesi (1 Mart) günkü yazımızda “Terörsüz Türkiye"den rahatsız olan iç ve dış odakları değerlendirirken, İran’ın malum tutumuna bilhassa işaret etmiştik. PKK’nın bir kolu olan PEJAK’ın İran’daki mevcudiyetine rağmen, bu ülkenin Türkiye’de faaliyet gösteren PKK’ya karşı ortaya koyduğu tutum, izahı olmayan bir davranış. Ve bu davranış, komşu ülkeler arasında husumetin büyümesine kesinlikle kapı aralayan bir fitne mesabesinde…
İran’ın stratejik olarak Orta Doğu’da ve siyasi-mezhebî yayılma hedefleri dolayısıyla genel olarak İslâm âleminde yürüttüğü sinsi politikalar, kırk beş yıldan beri muhtelif çalkantılara sebep oldu. Lafa gelince dostluk ve iyi komşuluktan dem vuran, ama realiteye gelince asla kabulü mümkün olmayan "Acem siyaseti" ile bugüne kadar İran ne kazandı, ne kaybetti? Bunun muhasebesini yapmak şüphesiz İran’ın meselesi… Dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz rezervlerine (Rusya’dan sonra geliyor) sahip olup evlerini ısıtacak, sokaklarını aydınlatacak enerji tedarikinden aciz bir ülke oturup düşünmeli. Bugünkü hâllere neden, hangi sebeplerden ötürü geldi? Pers İmparatorluğu sevdasını bırakmayan İran, Şahlık döneminde de farklı hesaplar peşindeydi. Fakat anlaşılan o ki, “İslam Cumhuriyeti” de, çok geçmişlerde kalmış olması gereken bu saplantıdan kendisini kurtaramadı. Peki, İran halkı bu vaziyetten memnun mu? Dışarıdan görünen ve içeriden yansıyanlara göre asla ve kata memnun değil. Ve bu sebepledir ki, rejim kesinlikle diken üstünde. Bir taraftan ayrılıkçı cereyanlar diğer yandan ülke içindeki siyasi ve sosyal rahatsızlıklar, bunları bastırmak için devreye sokulan otokrat yöntemler, İran’ı bir hayli yormuş durumda. Lakin ülkeyi yönetenler bu durumu asla kabul etmiyor. Onlar hamasetle başka telden çalıyor!.. Vâkıâ, İran’ın, gelişen dünya dengeleri karşısında mutlaka bir paradigma değişikliğine gitmesi icap ediyor. Amma bunu yapacak niyet ve iradeye sahip siyasi kadrodan eser yok. Hâsılı İran, aslında çok da iyi bildiği gerçeklere gözünü kapatarak yanlış istikamette ilerlemeye çalışıyor. Türkiye ile olan ilişkilerdeki sıkıntılar da tam bunu gösteriyor…
İsmail Kapan'ın önceki yazıları...