Geçtiğimiz Cuma günü, İran'da yapılan milletvekili seçimlerinin kesin sonucu henüz alınmadı ama, şu ana kadar belli olan sayımlar, net olarak şunu ortaya koyuyor; Geçen dönemin, yani 2000 yılındaki seçimlerin tam tersi bir tablo!.. Dört yıl önce reform yanlıları, İran Meclisinde üçte iki oranında bir çoğunluk elde etmişti. Bu defa aynı durum, muhafazakarlar için söz konusu... Reform ve değişim yanlılarının uğradığı bu büyük yenilginin işaretleri, daha aday tesbiti sırasında gelmişti. Anayasayı Koruyucular Konseyi'nin üç binden fazla reformist adayı veto etmesi, bunun ardından gelen protestolar, istifalar ve nihayet oy kullanmamak suretiyle seçimlerin boykot edilmesi beklenen sonucu değiştirmedi. Ancak İran halkının bu sonuçları nasıl değerlendireceği önemli. Çünkü yüzde ellinin altında kalan bir katılım oranıyla, Muhafazakarların bu derece büyük bir ekseriyeti sağlamalarını; diğer tarafın, yani ülkede değişim ve reform -ve tabii daha çok özgürlük ve serbestlik- isteyen kesimin kolayca hazmetmesi pek mümkün görünmüyor! Bu da önümüzdeki günlerde, iki taraf arasında gerilim ve giderek derinleşen zıtlaşmaların gündeme gelme ihtimalini güçlendiriyor. Bu gerilimde şayet kontrol mekanizmalarını elinde tutan muhafazakarlar, geçmişteki gibi sertliğe başvuracak olursa, olaylar daha da tırmanabilir. Bu da özgürlüklerin daha fazla kısıtlanması, basına sansür uygulanması vs. demektir. Öyle görünüyor ki, bu sonuçlarla seçimlerin ülkeyi rahatlatacak siyasal bir atmosfer meydana getirmesi mümkün olmayacak. İran, içerde bu tedirginliği yaşarken, cumartesi günkü yazımızda da belirttiğimiz gibi, asıl dış kaynaklı tehlike ve tehditlerle yüz yüze!.. Bir buçuk yıl önce İran'ı "Şer Ekseni..." ilan eden Bush yönetimi, bu ülke üzerindeki tehditlerini her vesile ile sürdürüyor. Irak'ta sıkıntıya giren ABD, muhtemelen İran'a doğrudan bir askerî harekâta kısa vadede kalkışamayacaktır. Ancak, bunun yerine İran'ı istikrarsızlığa itecek her türlü provokatif harekete de açıkça ve alenen destek veriyor. Yakın geçmişte öğrenci eylemlerine yaptığı katkı(!) dikkate alınırsa, önümüzdeki dönemde muhalefetin girişmesi muhtemel sokak hareketleri, ABD'nin beklediği bir fırsat olur! Diğer taraftan Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın, İran'ın nükleer programı üzerinde yürüttüğü denetimlerle ilgili olarak, Amerikan medyasında şu günlerde büyük spekülasyonlar yapılıyor. İki yıl önce, Irak'ta olduğu iddia edilen kitle imha silahlarıyla alakalı propagandanın değişik bir versiyonu yayına konmuş gibi. Amerikan televizyonlarında, peş peşe silah uzmanları konuşturuluyor, bu konuda... Bazı muhabirler, teyidini alamadıklarını söyleseler de, UAEA yetkililerinin İran'ın nükleer tesislerinde, atomik silah yapımına yönelik bazı santrifüj aparatları bulduğunu tekrar tekrar bildiriyor. Malum uzmanlar da, buna dayanarak, zaten İran'ın hareketlerinin başından beri şüpheli olduğunu, kendi ülkesinde, enerji üretiminde kullanılacak bunca petrol, kömür vs. bulunduğu halde, nükleer enerji üretimini tercih etmesinin altında başka şeylerin yatıyor olabileceğini filan söylüyor... Yani Irak için seyrettiğimiz filmin, senaryosu az değişik bir kopyası! Oysa İran, bu provokasyonların önüne geçebilmek için, AB ülkelerinin de arabuluculuğu ile, söz konusu tesislerini UAEA denetimine açmıştı. Libya Devlet Başkanı Kaddafi'nin birden bire bir U dönüşü ile, nükleer ve biyolojik-kimyasal silah üretiminden vazgeçtiklerini açıklamasından sonra, bu alanda başka gelişmeler de yaşanıyor. Sonunun nereye varacağı belli olmayan bu yeni durum, Pakistan'ın nükleer bombasının babası sayılan Dr. Abdülkadir Han'ın, karaborsada, Libya ve diğer bazı ülkelere nükleer bilgi ve teknoloji sattığına dair, kafa karıştırıcı ifşaatla alevlendi. Günlerden beri Deuche Welle ve CNN International televizyonları bu çeşit haber ve yorumlar yayınlıyor!..