İrtica hortlatılacak!..

A -
A +

Evet, evet... irtica hortlatılacak! Çünkü hortlatılmak isteniyor. Bunun için de birileri ne yapıp edip, irticaı hortlatacak... İşaret fişekleri yoğun şekilde atılmaya başladı bile. 28 Şubat sürecinde de böyle olmuştu. O zamanlar, birkaç yıl önce kaydedilmiş ses ve görüntü kasetleri altyapıyı oluşturmuştu. Şimdi ise daha radikal bir yöntem benimseniyor gibi. Sağlam ve köklü olsun diye yüz yıllık bir olay üzerine kurulmuş tezgah... 31 Mart 1909 vak'ası! Eh, irticayı hortlatmak için ancak bu kadar mürteci olunabilir, yani geriye gidilebilir... Olsun, bu konuda ne kadar geriye gidilirse, belki o kadar etkili olunabilir. Hayatında doğru dürüst okula gitmemiş olan İbrahim Tatlıses'in iki yazı ile hakkından geldiği profesör bir köşe yazarı, imzasız bir elektronik posta ihbarı ile irticai haber furyasının fitilini ateşledi. Bazıları zaten alesta beklemede idi. Derhal üzerine atlayıverdiler... Her şeyi belki anlamak mümkün de, Sayın Baykal'ın "20 yıl sonra kızının başının zorla örtülmesini ister misin?" şeklindeki çıkışını izah etmek kolay değil. Uzun zamandır medyaya manşet olamamaktan şikayet eden Baykal, acaba tirajı düşük de olsa böyle radikal bir çıkışla manşete çıkmayı mı tercih etti acaba? CHP eski genel sekreterlerinden Ertuğrul Günay'ın getirdiği yorum ise adeta kulakları tırmalıyor: "Baykal ara rejim başbakanlığını hayal ettiği için istikrarsızlığa oynuyor..." Hayda!.. Gel de çık işin içinden. Neyse biz şu irtica hortlamasına dönelim. Tıpkı 28 Şubat sürecinde olduğu gibi merkez medya öyle abuk sabuk haberler vermeye, öyle ipe sapa gelmez yorumlar yumurtlamaya başladı ki, evlere şenlik. Ne masallar ne masallar!.. Ama hepsi de geçmişte gündeme getirilmiş olanlar türünden. Yani bayatlamış yalanlar. Ancak bu yalanlar yalanlansa da ısrarla ısıtılıp ısıtılıp önümüze sürülüyor. Bunlara dayanarak da siyasi ve fikri analizler(!) yapılıyor. Şimdi buradan İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu'ya seslenmek istiyorum. Nedir şu İ.Ü. Vezneciler Kampüsü'ndeki olayın aslı? Rektörlük açıkça yalanladığı halde, birileri hangi sebep ve gerekçelerle aslı olmayan bir olayı tırmandırarak rejim meselesi haline sokmak istiyor? Lütfen bakanlık müfettişlerini, yahut emniyet istihbarat birimlerini; ilgili ve görevli merciler hangisi ise, onları bir an evvel devreye sokarak bu olayı bütün yönleriyle aydınlatınız ve kamuoyuna da gerekli ve yeterli bilgiyi veriniz. Çünkü kamuoyunun bilgi edinme hakkı söz konusudur. Aksi halde bu tezgah, Fadime-Ali Kalkancı ve Aczmendî hadiselerinden daha sarsıcı gelişmelere yol açabilir!.. Sahi Ali Kalkancı şimdi nerelerde acaba? Artık sahte şeyhlik yapmadığına (?) göre, tam tersi istikamette, mesela bu defa İstanbul-Çarşamba yerine, tatil beldelerinin birinde barlı-diskotekli turistik tesisler işletiyor olabilir mi? Yani bir ihtimal olarak aklıma geldi de... Bir de merak ediyorum acaba yine sakallı şalvarlı mı, yoksa sakalla birlikte bıyıklarını da kazımış olabilir mi? Bir yerde görsem bile tanıyamam ki! Sadece o dönemin gazete fotoğrafları yeterli olamaz çünkü... Bir de eğer zengin bir patron olabilmişse, herhalde etrafında sahte müritler yerine 'bodygard'lar olmalı diye düşünüyorum. Ama bu konuda da ne yazık ki, elimizde bilge ve belge yok. Gazetecilik ve 'Ulaklık'!.. Hüsamettin Özkan'ın ifşaatı başka bir tartışmayı da başlattı. Ulaklık yapan gazeteciler... Bu tartışmalardan çok enteresan yeni bilgiler edinebiliriz. Bu arada sırası gelmişken, bendeniz de size geçmişteki bir olayı kısaca nakledeyim: 1990'lı yılların ortasında, iki gazeteci meslektaşımızın, ulaklık yapma konusunda bayağı bir ağız dalaşına girdiğine gözlerim ve kulaklarımla şahit oldum. Halen ikisi de aktif olarak mesleği yürüten ve zaman zaman sansasyonel haberlere imza atan (Meslekte temsilcilik, genel yayın yönetmenliği gibi üst düzey konumlarda da bulunan her ikisinin de haberlerine, devletin üst makamlarından birçok yalanlama yapılmıştır...) gazetecilerden biri diyordu ki: "Askerler benim üzerimden mesaj vermek istiyor", diğeri de itiraz ediyordu; "Bu konu yalnızca senin tekelinde değil ki..." Aradan geçen 10 küsur seneye rağmen; olayı yer ve zaman açısından, nokta atışı ile detaylandırabilirim. Ama o zamanlar kameralı cep telefonları olmadığı için; sesli ve görüntülü belge ile ispatlayamam!.. O sebeple isim vermedim. Çünkü ikisi de inkâr edecektir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.