Başbakan Tayyip Erdoğan, "II. Afrika Kıtası Müslüman Ülke ve Toplulukları Dini Liderler Zirvesi", kısa adıyla "KARDEŞLİK BULUŞMASI" toplantısında, İslam Dünyasına çok önemli mesajlar verdi. Katılımcılara, "Osmanlıya beş yüz yıl başkentlik yapmış olan İstanbul'un havasını iyi teneffüs etmeleri" tavsiyesinde bulunan Erdoğan, özellikle İslam Dünyasının bugünkü parçalanmış ve perişan hâli üzerinde durdu. "İslam'a karşı kara propaganda varken (Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez de, aynı toplantıda yaptığı konuşmada özellikle İslam dini aleyhindeki 'kara propaganda'ya dikkat çekti...) biz birbirimizle uğraşıyoruz... Bugün Afrika ve Orta Doğu, ne acıdır ki; çatışmalarla, sömürü, kan, gözyaşı ve huzursuzlukla anılıyor..." diyen Erdoğan, tabloyu şu acı sözlerle özetledi: "Binbir gecenin yaşandığı Bağdat, medeniyet merkezi Kahire, hoşgörünün zemini Mogadişu bugün sadece hatıralarımızda kalmıştır..." Erdoğan'ın bu cümleleri sarf ettiği sırada, Kahire'nin ünlü Tahrir Meydanı'nda; mevcut askerî yönetime karşı başlatılan protestolar üçüncü gününde idi ve ölü sayısı da 35'e yükselmişti. Yaralıların sayısı da binlerle ifade ediliyordu. Bundan on bir ay önce de, aynı meydan merkez olmak üzere, bütün ülkeyi sarsan olaylarda bine yakın Mısırlı hayatını kaybetmişti... Bağdat'ı ayrıca anlatmaya gerek var mı acaba? Amerikan ve İngiliz işgalinin neticesi olan bir milyon ölünün yanında, her gün Sünni veya Şii kitleyi hedef alan bombalı saldırılarla, şimdiye kadar on binlerce kişi iç çatışmalarda hayatını kaybetti. Ya Mogadişu? Kimin kimle savaştığı dahi tam olarak belli olmayan, Somali'nin bu sözde hükümet merkezi, tam bir kan banyosu!.. Vah vah... Yazıklar olsun. Yazıklar olsun, karanlık odakların maşası olup birbirini gaddarca boğazlayan, kardeşi kardeşe vurduran gaflet ve ihanet içindeki "savaş lordlarına", o zavallı katillere! Filistin Davasına en çok İsrail mi zarar veriyor, yoksa Hamas ile El Fetih arasındaki amansız ve anlamsız rekabet mi? Onun için Sayın Erdoğan, felaketle eş değer olan bu bölünmüşlüğe bilhassa dikkat çekti ve "Birbiriyle didişen Hamas ve El Fetih yerine, birlik ve bütünlük içindeki Filistinlileri görmek istiyoruz" dedi. Sesini ne kadar duyurabilir, orası ayrı konu... Ama bu acı hakikati, ilgili kafalara sokmak gerekiyor. Ve Suriye... Başbakan Erdoğan Suriye'de rejimin yaptığı zalim uygulamaları hatırlatarak, Beşar Esad'a şöyle seslendi: "Bir gün sen de mutlaka gideceksin. Tankla, topla bir yere kadar. Zulüm payidar olmaz..." Erdoğan, "Sonuna kadar savaşacağım..." diye, Kaddafi misali akılsızca ve ahmakça bir yola giren Esad'a şu hayati soruyu yöneltti: "Kime karşı savaşacaksın? Kardeşlerine karşı mı?.." Tabii Beşar Esad'da, 'kardeşlik duygusu' ne ölçüde mevcut, orası da ayrıca sorgulanmaya muhtaç! Gerçekten kardeşlik duygusuna sahip olsaydı, iktidar koltuğunu korumak için, Erdoğan'ın "SARIKLI HOCA EFENDİ" dediği, Suriye Başmüftüsü Dr. Ahmed Hasun'u yanına alıp Müslümanları kandırmaya çalışmazdı... Din adamlarının iktidar sahiplerine esir olması ise, en büyük perişanlık!..