İsrail tehlikesi...

A -
A +

21 Temmuz 1981 tarihinde bu başlıkla, Türkiye gazetesinde yayınlanan yazımı virgülüne dokunmadan aşağıda dikkatlerinize sunuyorum: Bilhassa 1967 harbinde çevresindeki devletlere (Mısır, Suriye, Ürdün) karşı açık bir üstünlük sağlayan İsrail, gün geçtikçe artan bir tempo ile, milletlerarası hukuku ve insan haklarını fütursuzca ve hem de bütün dünya ile alay edercesine çiğnemeye devam etmektedir. İşlediği sayısız vahim suçlara rağmen, arkasındaki büyük Amerikan desteği yüzünden beynelmilel kuruluşlar kendince tesirli bir müeyyide tatbik edememektedirler. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin haklı olarak İsrail aleyhine aldığı bütün kararlar ABD tarafından veto edilmektedir. Hatta son vahşi saldırı karşısında BM Güvenlik Konseyi sırf bu veto yüzünden İsrail'i açıkça kınayamamıştır bile... İdarecilerinin çoğu eski birer gerilla olan (Ki, bunların başında Başbakan Menahem Begin ile Dışişleri Bakanı İzak Şamir gelmektedir) ve hakikaten sinsiliğin en ileri derecesinde olan bir istihbarat teşkilatına (MOSSAD) sahip bulunan İsrail, komşularının büyük hata ve zaafları sebebiyle çok fazla zorlanmadan ve önemli kayıplar vermeden saldırgan tutumunu sürdürebilmektedir. Dünün milletlerarası teröristi ve yalnızca saldırgan politikası sayesinde ayakta durabilen Begin'in yönetimindeki İsrail, kendisini savunduğu iddiasıyla her fırsatta Lübnan'daki sivil hedeflere karşı giriştiği katliam ve tahribatla Filistin halkının kökünü kuruturken, daha birkaç gün önce de uydurulmuş ve abartılmış bahanelerle Irak'ın inşa ettirmekte olduğu nükleer reaktörü yerle bir etti. Irak'ın İran ile yapmakta olduğu harp yüzünden en zayıf zamanına denk getirilen bu saldırının arkasında yine Amerikan destek ve direktifinin bulunduğu bizzat Reagan'ın ifadesiyle açığa kavuştu! İsrail bu saldırının hemen ardından, bombalamaya muktedir olduğunu iddia ettiği çok değişik ve tehlikeli hedefleri belirtme küstahlığında da bulundu... Ne kadar şaşırtıcıdır ki, bu hedeflerin arasında Ankara'nın da bulunduğu basında yer aldı. Bütün bunların yanında Menahem Begin herkesi düşündürmesi gereken şu sözleri de sarfetti: "Amerika'dan aldığımız silahları kendi savunmamız için kullanırken Amerika'ya danışmamız saçma olur. Böyle bir şeye niyetli değiliz..." 1974 senesinde Türkiye, Londra ve Zürih anlaşmalarının kendisine verdiği garantörlük yetkisinden doğan müdahale hakkına dayanarak; yıllardan beri Rumların zulüm ve katliamı altında inleyen ve artık tam bir imha ve felaketi ile burun buruna gelen Türk Toplumunun hayatını emniyet altına almak için, Amerika'dan satın aldığı silahları kullandığında tamamen yersiz ve haksız bir ambargo ile karşılaşmıştı. Bu vak'a Amerikan hükümetini boyunduruğu altında tutan Yahudi lobisinin verdiği cür'etle konuşan Begin'in sözleriyle ve ABD'nin de İsrail'in vahşetlerini her halükârda destekleyen siyaseti ile birlikte değerlendirildiğinde, ortaya çok ibret verici bir tablo çıkmaktadır. İsrail'in bütün dünyayı tehdit eden ırkçı (Siyonist) bir politika güttüğü BM Teşkilatının bu konuda aldığı bir kararla tescil edilmiştir. Türkiye çok yerinde bir karar alarak, İsrail ile olan münasebetlerini en alt seviyeye indirmiş bulunmakta ve İsrail'in ırkçı, saldırgan politikasına hassasiyetle karşı çıkmaktadır. Nitekim son saldırılarla ilgili olarak Dışişleri Bakanlığının yaptığı açıklama durumu daha da belirgin hale getirmiştir. Aslında bütün dünya devletleri bu şuur ve tavrı paylaşmalıdır. Çünkü bu insanlık ve medeniyet icabıdır!.. Not: İsrail'in siyasi tarihinin yarısı kadar eski olan bu yazı, birkaç yönetici ismi değişikliği ile, günümüz aktüalitesini aynen yansıtıyor!.. O günkü gazetede yer alan habere göre, İsrail'in saldırıları sonucu Lübnan'da dört ay içinde 1121 kişi hayatını kaybetmiş... Bir küçük hatırlatma daha: İsrail'in Doğu Kudüs'ü ilhak kararı alması üzerine, Türkiye 26 Kasım 1980'de bugün olduğu gibi, diplomatik ilişkilerini ikinci katiplik seviyesine indirmişti...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.