İşte öyle bir kurultay!

A -
A +

Geride bıraktığımız cumartesi günü CHP'nin 31. Olağan Kurultayı yapıldı. Ana muhalefet partisinin son yıllardaki en sakin, kavgasız-gürültüsüz ve de muhalefetsiz, sıradan bir prosedür kurultayı... Kurultay salonundaki kalabalık aslında pek fena sayılmazdı. Deniz Baykal da açış konuşmasında bu duruma özellikle işaret etme ihtiyacı duydu. Ancak televizyondan izleyebildiğimiz kadarıyla, Baykal o kalabalıktan beklediği coşkuyu alamadı. Onun için de dinleyicileri heyecana ve biraz harekete sürükleyebilmek için bir hayli gayret sarf etti. O bildiğimiz ses tonu ve konuşma üslubu ile, milli mücadele yıllarından başlayarak Cumhuriyetin kuruluş dönemlerine, tek parti devrine, Atatürk'e, İnönü'ye ve bu çerçevede CHP'nin öteden beri savuna geldiği düşüncelere bol bol atıflarda bulunarak, dinleyicilerin egosunu okşayacak iltifatları da esirgemeden, Kurultay'ın sönük havasını canlandırmaya çalıştı... Fakat genel başkanın bütün hitabet gücüne ve gayretlerine rağmen, beklenen seviyede olumlu tepkinin yine de hasıl olmadığını belirtmek durumundayız. Hitabet konusunda Deniz Baykal'ın hakkını vermek gerekiyor. Kurultayda üç saate yakın süren konuşmasının her bölümünde, sesiyle, fiziğiyle, vurgularıyla ve kişisel politik birikimiyle hep dinamik göründü. Baykal'ı siyasette uzun yıllardır ayakta tutan da, elbette bu dinamizmi ve siyaset bilimi alanındaki teorik ve pratik derinliğidir. 1970'li yılların sonunda CHP Genel Sekreterliğine ilk defa aday olduğu günlerdeki hırs ve heyecanından hiçbir şey kaybetmeden devam ediyor. Nitekim kurultayda genel başkanlık seçiminden sonra biraz uzun tuttuğu teşekkür konuşmasında; kendisi de bu noktaya temas etti. Dinleyiciler adına, "Üç saat konuştun ama galiba kesmedi!.." düşüncesini seslendirerek yine kendisi cevap verdi; "Çok doluyum, çoook!" şeklinde duygularını izhar etti. Bütün bunlar tamam. Sayın Baykal, çok tecrübeli, çok birikimli, çok iyi bir polemikçi, usta bir hatip vs. Peki netice? Baykal'ın kişisel heyecanı, ekibiyle birlikte yürüttüğü siyasi program ve strateji, seçim sandıklarında beklenen sonucu veriyor mu? Veya Millet Meclisi'nde CHP kurmaylarının yaptıkları muhalefet; ateşli ve zaman zaman hayli agresif politik üslup, kitleler üzerinde ne gibi tesirler meydana getiriyor? Daha doğrusu onların beklediği etkiyi uyandırabiliyor mu? Sanmıyoruz... Nitekim kendileri sık sık bu durumdan şikayet ediyorlar. Esas şikayet ve rahatsızlık partinin tabanında. Parti Yönetimi farklı söylemde olsa da, tabanın önemli bir kısmında artık siyasi yorgunluk ve umutsuzluk hakim! Ve bu umutsuzluğu aşacak çözümü bulamadıklarını da birçoğu ifade ve itiraf ediyor... Partinin tavanında, tüzük değişikliği ile ve usta siyasi manevralarla tesis edilmiş ve artık kemikleşmiş bir yapı iktidarını sürdürüyor. Ancak tabanın hiç de mutlu olmadığı artık saklanamayan ve inkar edilemeyen bir gerçek. Parti içi demokrasi konusunda; Türkiye'deki bütün siyasi partiler iyi bir imtihan veremiyorlar. Bu kesin!.. Ama son zamanlardaki yönetim anlayışı ile bu sıkıntı CHP'de çok daha belirgin ve rahatsız edici. Elbette Deniz Baykal ve arkadaşları, bu görüşe katılacak değildir. Lakin bazı göstergeler var ki, siz kabul etseniz de, etmeseniz de gerçek durumu bir ayna gibi yansıtırlar... Göstergeler son derece net: Son Kurultay Deniz Baykal için en rahat olanı idi. Ama dikkat edin, genel başkanın en yakınındaki muteber isimler delegelerden "çizik" yediler! En fazla çizilen isim de partinin Genel Sekreteri olan Önder Sav. Sav'ın iki yardımcısı olan Eşref Erdem ve Mehmet Sevigen de onu takip ediyor. Herhalde bu durumu en iyi okuyabilen ve yorumlayabilen kişiler yine Parti'nin Lideri ile Genel Sekreteri ve onun yardımcılarıdır. Ve herhalde bu gidişatın çok uzun süre muhafaza edilemeyeceğini de en çok onlar düşünmeye başlamıştır... Galiba, artık düşünmekten daha ileri bir şeyler yapmanın kaçınılmaz olduğu bir safha söz konusu. Şimdiye kadar sürdürülen arayışlara rağmen, Deniz Baykal'ı gölgede bırakacak alternatif bir lider adayı bulunamadı. Fakat Deniz Baykal'a umut bağlayanların bir kısmı (Ki, bunların sayısı hiç de az değil), beklentilerine cevap alamayınca ister istemez onunla yolunu ayırmak gibi bir seçeneğe başvurdular. Eğer mevcut halde bir değişiklik olmazsa, bu ayrılmalar artarak sürebilir!.. Onun için geleceğe dönük yeni planlar-programlar ve umut vaat eden projelerin ortaya konması gerekiyor. Peki son kurultayda Baykal'ın uzun konuşmalarına baktığımızda böyle bir şey görebiliyor muyuz? "Mezar taşlarıyla öğünme" denilebilecek geçmişe dair uzun anlatımları ve günümüzle ilgili; laiklik-ulema vb. polemikleri çıkardığınızda, Deniz Bey'in konuşmasından geriye ne kalıyor?! Belki Baykal kadar tiz perdeden ve ustaca sunuş gerçekleştiremezdi ama; aynı muhtevada bir konuşmayı Murat Karayalçın da pekala yapabilirdi!.. Yani öyle görünüyor ki, Sayın Baykal için deniz giderek bitiyor. Kurultaydaki rahatlık bize göre ilerisi için hiç de sağlıklı bir durum değil. Ama tabii ki Baykal'ın bizim aklımıza ihtiyacı yok...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.